Tam da hayalimin ortasında bu patavatsız dürtü, beni başka dünyalara
alıp feda etmişti sanki.
-Fahriiiiii, Fahriiii… Ne yapıyorsun gene aynanın karşısında?
-Anne, ne yapıcam aynada kendime bakıyorum, niye korkutuyosun ya…
-Eee olum baban bekliyor arabayı tamire getirceksiniz ..
Aslında hayatın tamamı böyle telaşelerle geçiyor. Birilerine göre gereksiz, birilerine göre hayatın amacı gibi. Kendimize vakit ayıramıyoruz artık. Ya gelecek planları ya çevremizde ki insaların problemleri ya da bize çıkardıkları problemler ve en sonuncusu ki belki en yorucusu geç kalınmışlıkların verdiği yarış atı misali başkalarının hayatına yetişme arzusu.
Bakıyorum ki herkes bu kanıda. İster farkında olarak ister farkında olmayarak, görülmeyen bir varlık gibi, etrafımızda dönüp duruyor. Fakat kimsede çıt yok, değişim adına ya da ne istiyorsak onun adına bir adım yok. Tamamen konuşma ve bilgi edinme güdüsü hakim. Ondan dolayı kafeler, çay bahçeleri vb. yerler, günümüzde revaçta bir sektör haline gelmiş.
Bunları düşünürken Hasan ustanın yanına gelmiştik. Her yer sanayi kokuyordu. Pek de işleri yok gibi gözüyordu. Ufak bir selamlaşmanın ardından;
-Usta arabanın şanzumanından kötü bir ses geliyor, anlayamadım nerden geldiğini
-Tamam bakalım, önce bir tur atayım anlarım nerden geldiğini,
Usta o maharetli elleriyle bir çırpıda sanayide bir tur atıp gelmiş hatta sorunu hemen bulmuş ve ne kadar bize masraf çıkaracağını bile söylüyordu. Bizde oturduk çaylarımızı yudumlarken ustayı izlemeye koyulduk. Kalfa ve çırak da ustanın talimatlarıyla hızlı bir şekilde işlerini yerine getiriyorlardı. Fakat usta sert ve yüksek ses tonuyla çırağına birden;
-Olum neden öyle bakıyorsun toplasana şu takımları burdan,
-Daha işin bitmedi sandım usta ondan bekledim,
-Lan siz ne zaman adam olucaksınız, devamlı direktif mi bekliyeksin, BAKIYOSUN AMA GÖRMÜYOSUN!
-tamam usta…
demişti çırak üzgün ve morali bozulmuş halde. Bunu kızarmış ve buruk yüzü her halinden belli oluyordu. Sonuçta toplum arasında bu tarz azarlamalar çocuk yaştaki insanları çok etkilerdi ki bu da gelecekte psikolojilerini bozabilirdi. Ama usta güzel bir cümle kurmuştu. Bakmak ama görememek, etkileyici ve anlayana uzun dizelerde çok şey anlatan koca bir roman metni gibiydi. Tam bunları düşünürken ustanın işi bitmiş ve;
-Araba tamamdır Kazım bey, kız gibi oldu. İstersen bir tur at bir daha kontrol edelim.
-Yok Hasan abi sen tamam diyorsan bitmiştir iş.
-İyi madem, olum üç çay kap getir bakalım bize
-Eee nasıl işler bakalım Kazım bey, sağlığın sıhhatin iyidir inşaallah
-Şükür be Hasan abi, nasıl olsun yuvarlanıp gidiyoruz…
İşte bu sahneyi sabırsızlıkla bekliyorum şimdi. Çünkü usta babam konuşurken pek de dinliyormuş gibi değil de kafasında birşeyler tasarlar şekilde sözün bitmesini bekliyordu. Aslında anlamıştım neyi konuşacağını. Çıraktan söz açacaktı ve “ben sizin yaşınızdayken“ kelimesiyle güzel bir hikaye dinlemiş olacaktık Hasan ustanın tecrübe kokan ağzından.
-Yahu şu yeni nesli bir türlü anlamıyorum Kazım bey. Akılları bir karış havada, o kadar telaşeleri var ki kafalarında. Sanırsın ülkeye başkan olmuş da milyonların sorunlarıyla uğraşıyorlar. Bir de çözümleyemeyince sarıyorlar insanların hallerine. Yok efendim bana bunu yaptı yok efendim bu benim hakkım da böyle düşünüyor.
-Dimi usta bende söylüyorum bu sözleri benim haytaya ama nerdeee..
-Hayır ama biz de yanlışlıklar yapıyoruz bazı durumlarda,
-Nasıl yani?
-Hep bizim dediklerimizin doğru olduğunu anlattık çocuklara, kendileri düşünüp faal hale gelmeyi öğrenemediler bir türlü. Tüm sorunların çevrede oluştuğunu sanıyorlar, aslında çoğunun kendi takıntıları veya saplantıları olduğunu göremiyorlar.
-Eee yani burda bizim hatalarımız da yok değil tabii
-Dicem benim yapım biraz meslekten ötürü asabiyim. Ondan dolayı bağırarak anlatıyorum bu veledlere ama bir yerde bir sorun varsa hemen şikayetçi bir tavır sergilemektense olayı anlamaya yönelseler, dünyanın sadece kendileri etrafında dönmediğini anlayacaklar.
-Ahhh gençlik işte
-Uyanık olmak lazım beyim bu devirde, devamlı birilerinin dedikodusunu, beğenmeyişini konuşursan, hayatta hiçbir şey güzel olmaz ki… Biraz da iyi olandan bakıp da kötü olana da inşallah düzelir diye dua etse içinden bak hayatları nasıl değişiyor. Böyle bakmaya başlayınca bir bakacaklar ki çevreleri onlarla değil, onlar çevreleriyle uğraşıyor olduklarını anlayacaklar.
-Hımm hımmm
-Velhalsıl-ı kelam beyim insan sadece kendisiyle savaşıyor da anlayana kadar işte benim gibi ihtiyar haline dönüyor.
Yani bu adam araba tamircisi mi yoksa hayat tamircisi mi anlayamamıştım bir türlü. Sabahtan beri kafamda karıncalanan soruların cevabını bir çırpıda alıvermiştim. Şaşılacak bir durum yaşıyordum ve babam bu ustanın konuşmalarını daha önce dinlemiş olacak ki başka yere uğramadan buraya gelmişti. Bu sorumun da cevabını böylece kazanmış olmuştum.
-Eh biz kalkalım ozaman ustam, ziyade olsun. Borcumuzu ödeyelim istersen. Haaa bu benim veledi de göndercem yanına, bi iki derste hayatın gerçeklerinden alsın.
-Olur tabii ellerinin kibarlığı gider, hem de cesareti gelir biraz,
-Tamam yakında göndereyim sana, hadi hayırlı işler usta,
-Eyvallah beyim iyi günler…
Biraz korktum aslında, babam hakikaten beni buraya gönderecek miydi, yoksa aba altından sopa mı gösteriyordu anlayamamıştım. Ama bugün şunu belleğime kaydetmiştim ki insan her AN öğrenme halindeydi ve nereden, nasıl, kimden geleceği belli değildi.