Çamaşır makinesinde çamaşırlar dönüyor. Evdeki sessizliği bir tek bu makine bozabildi bu güne kadar. Hala hayattaysam, onun yüzünden. Bir kere önüne oturup hayal kurmuştum, renklilerle beyazlar birbirine karışırken, bir hikâye uydurmuştum kafamdan.
Yine bir akşam Taksim civarında (ki ben hiç sevmem bilirsin) hava aydınlanmaya yakın, esnaf kepenklerini aralıyor vızır vızır. Çöp kamyonları süpürüyor gecenin tozunu dumanını. Her şey tıkırında. Bir kolum omzunda elim ellerinle kavuşuyor omzunun üstünde, diğer elim serbest. Sense sağ elini arka cebime koymuşsun her zamanki gibi, senle her yürüyüşümüzde yaptığın gibi.
Bir taksinin eski kapı kulbuna dokunuyor bir sonraki durak olarak elin, anın büyüsü kayboluyor. Size gidiyoruz. Ev uzak, muhabbetlik hal yok, uyukluyorsun omzumda yine, her zamanki gibi.
Yol bitiyor, evin kapısından içeri iki âşık değil de iki kazazede olarak giriyoruz. Üstümüz başımız dağılmış, uykumuz kaçmış. Bir kahve, derken uyuyakalmışız tek kişilik denen o kanepede sarmaş dolaş. Ben bacak arama alıyorum bacaklarını, sarmalıyorum seni bir kat daha. Sen boynuma götürüp burnunu, derin bir nefes alıyorsun tenimin içinden. Kokumu içine çekiyorsun, her zamanki gibi.
Derken bir gürültü kopuyor ve ardından en büyük yıkımların getirdiği o sessizlik ikimizi de vuruyor. Ev parçalara ayrılıyor, gök yerle bir oluyor ve sen hareketsiz kalıyorsun ben senden istemsizce uzaklaşırken. Elini tutmak ne mümkün.
Bitiyor bir çamaşır sepeti daha, sessizlik hâkim yine evimde. Sen o yıkıntının altındayken ben, sensiz sessiz geçen gecelerimde hayallere boğuluyorum, ağlıyorum, çıldırıyorum. Işıkları söndürüp bekliyorum. Beni hep beklediğin gibi, her zamanki gibi, bekliyorum seni.
Beni Yanar