Bu üç delikten akıyor kanım. Bu üç delikte solunumum, yaşamım. Bir bardak gömülü, salondaki üçlü koltuğun sol kolçağında. Bayağı gömülmüş. Basbayağı gömülmüş yani. Bir izmariti ne zaman buluştursam küllükle… Böyle sarmaş dolaş. Tam orta yerimden kırılıyorum. Çok acıyor canım. Parçalanıyorum. Çoğalıyorum. Böylece daha çok acıyor canım.
-Yürüdüm.-
Güneş başıma geçercesine, yıldızları söndürürcesine… Ağaçlarla dövüştüm. İki damla kan akıttım alnımdan, geçti. Düşman belledim gözlerimi. Bakmadım, bakamadım aynalara. En renkli yerlerinden oydum, attım onları çöplüklere, köpeklere. Kalabalıkta ne kadar çok yankılanırsa sesim bi o kadar daha bağırdım. Duymadılar. İlk cemre kalbime düşünce, ıslak havluyu şakaklarımda gezdirince, huzurumu tek bir yudumda bulunca ve tek bir kahvede… Böyle sarmaş dolaş yani.
-Yürüdüm.-
Duvarlar bile konuştu. Evet, sen buna inanmazsın. Duvarlar konuştu. Çırılçıplak yürüdüm karşı mahallendeki kolu yolunda. Kırıldı üstümde damlalar ve çok acıdı canları. Kapısız bir aşktan çıktım öyle umursamaz ve öyle çarşaf çarşaf denizcesine yüzdüm. Balık değildim. Ve hâlâ değilim. İnansan da inanmasan da… -Yüzdüm.-
Hani böyle kan kırmızı…
Bir caminin minarisine çıkıp anıtlar dizdim. Yastıklara sarıldım. Soğuk yastıklara. Hiçbiri üşütmedi. Mevsim kıştı, şarap içtim. Ondandır dedim. Topuklarıma çiviledim yolların pisliklerini. Acısını, tatlısını süpürdüm ayak altına.
-Koştum.-
Yeryüzüne direnen ağaçları izledim. İlhamından emdim, beyazlara akıttım. Kustum. Kişi başına düşen her santimetre kareye kustum. Cılız bacaklarımı yüklendim. hem de yıllarca. Adımlarımı küçülttüğüm şu günlerde, gerçi büyütsemde fayda etmeyecek şu saatlerde saydam bir camda bensizliğimi gördüm. Sensizlikten utandım.
Zifiri sabahta uyuya kaldım. Kumral adımlarına yetişemedim. Üstelik boğuldum. Üstelik yüzme bilmiyordum. Zaten duvarlarda sustu. Dağıttım, dağıldım. Kahvede huzur buldum. Çok canım acıdı. Soğuk yastıklar da terledim.
Yürüdüm, yüzdüm, koştum.
En son uçuyordum.