Unutulmaya yüz tutmuş hikâyelerim var. Acılar yokuşundan yuvarlanmaktan kendimi kurtarmaya çalışırken işte onlarla karşılaştım. Geçmiş hikâyelerimin sözde başrolleri… Hepsinin gidecek bir yolu, seveceği bir insan ve unutacağı bir ben vardı. Hatırlamak için çabalarken kendime ezalardan yer kapmıştım. Çocukluk aşkımla karşılaştı hikâyemin finali, nişanlanmış görmeyeli. Saçlarına baktım, akları bile bana veda ediyor gibiydi. Nişanlısına baktım, gözleriyle gülerek “O benim” diyordu. Hiç kimse benim olmamıştı, zaten ben de benim olmamıştım. Kendisine sahip çıkmayan biri başkalarının sahibi olabilir miydi?
Hatırlamamaya yemin ettiğim hikâyelerim var. Suskun fırtınalar kendilerini hatırlatmak için çok çaba göstermişlerdi gençlik sancımda. Gönderdiğim başrollerden sonra büyüdüm en nihayetinde. Figüranlara bile ihtiyaç duymayacak kadar çok büyüdüm.
Kime şarkı söylesem nakaratını unutuyordu. Kime şarkı söylesem beni nakarat sanıyordu. Şarkı olmak istemiyordum ben, şarkılar yeni şarkılar eklenince listemize; işte o zaman unutulurlardı. En sevdiğimiz şarkı bile bir başka şarkının gelişiyle ikinci plana atılırdı, ben hikâye de olmak istemiyordum. Çünkü her hikâye final yapardı, bitmeyen hikâye var mıydı? Kimi çok sevsem aşkın varlığının imkânsızlık olduğunu sezdirirdi, salıncakta sallandığım çocukluğum yıldızlardan fal tutarken çocukluk aşkımın benim olduğuna beni inandırmıştı. Çocukluk hayali gördüğüm rüyalarla son bulmuştu.
Ben bir roman da değildim. Romanları ve hikâyeleri yazabilirdim, onları var kıldırabilirdim. Ama ben bir roman da değildim. Okunduktan sonra bir köşeye atılırdı çünkü romanlar, köşeye atılmayı hak edecek kadar kalpsiz değildim. Ben her zaman asil sevebilenlerden yanaydım, soylu dilenciler kendilerini ortaya çıkarmaktan korktukları için beni dilenci gibi gösterdiler. Soyluydum ama dilenci de değildim.
Zamanla unutmaktan korktuğum ama şimdilerde unutamamaktan korktuğum insanlarım var.
Onca insanın içerisinde sevmek için onları seçtiysem onlara insan demek kalbimin gücüne gitmez mi? Merhaba kalpsiz insanlarım; sizi sevdikten sonra iyileşmek umudu da yokuş aşağı düşlerimden atladı, bir ara ben de duygusuz olur gibi oldum ama ben sevmek için yaratılmıştım, olamazdım ki.
Dünyaya gelme amacımın sevmek olduğunu çözdüğüm için özümü kirletmenize izin vermedim.
Ben can sıkıntınızda yem verdiğiniz bir balık da değilim. Balıklar kısa sürede unuturlar, belki bir fil olabilirim; aklımca, aklımda bunca gereksiz insanı barındırdığım için. Belki de bir kuğuyum.
Sevdikleri öldükten sonra kalp kırıklığından ölürler kuğular, siz öldükten sonra kalp kırıklığımdan ölüp dirilmelere adadım kendimi. Adadım, çünkü kuğu dileği sardı bedenimi. Ovidius’un metamorfozunda yer almak içindi belki, bir kuğuydum bedenimle ama aklım hâlâ yaralı bir yazarın aklı gibiydi. Bunca saçmalıyorsam sizi bunca saçma ve nedensiz sevdiğim içindir. Listem kabarık sanmayın, bunca sitem döşeğini bütün dostlarıma, bütün sevmişliklerime, aşk sanmışlıklarıma, hayal kurmuşlarıma serdim. Dinlenin önce, sonra gitmek sırası hepimizin. Bir kere de hep birlikte gidelim. Yalnızlık beni hiç yalnız bırakmadı, ona bir yalnızlık borçluyum. Yalnızlığa da kalabalık hediye edilmez ya… Yalnızlık her zaman dediğim gibi hep yalnız. O kadar çok uyuyorum ki, ayakta uyumak bile unutturmuyor sizi. Rüyamın tokatlanılası hikâyeleri yine sizin.
Geçmişi öldürmem gerekecek bu gece, ben onu öldürmezsem o beni öldürecek. Çok kere öldüm, ölüp dirilmelere adadım kendimi; bu kez dirilmişken hep yaşamak istiyorum. Çözün kelepçelerimi, azat kuşu da elimden tutsun, şehrimin türkü bağrına sereyim güzel umut serüvenlerimi…