Şehrimdeki arabalar kabul etmiyorlardı ayrılık yolunu. Biz çekiştirsek bile kaderi, elinden tutsak da yanlışların; arabalar yolun sonunu bir türlü getiremiyorlardı. Biz öyle yüzsüz, öyle deli yolculardık ki, hangi kapının açıldığını bilsek, şoförümüzün gözyaşı olduğu bir düzende, kapımızı da onun açmasını bekliyorduk. Şehrime hoş geldin yâr! Artık aynı şehrin iki esir yolcusuyuz. Sana kızmayı o kadar çok istedim ki, sana kızamazken, kendime kızar oldum. Şehrim kadar sevmedin beni, şehrim kadar örtmedin arzuhâllerini.
Şimdi gözlerimdeki nefreti gökyüzüne asıyorum. Artık işte eskisi gibiyim, kendime sonsuz güveniyorum. Bana gelseydin, yastıktan gülüşler bırakacaktım yatağına. Yabancı bir yatakta uyuyorken sen, hiç yadırgamayacaktın düzenini. Bir telefon gelse şimdi, telefon ayaklanıp, “Ben geldim” dese… Yok, bahanelerin kitabında yazmazdı mizahi bahaneler… Bir telefon gelse senden… Sesinde, soluğunda, adımlarında, gözlerinde ve seviyorum kelimende uyuyamadım hiç, örtseydin üstümü yabancı merhabanla, ona da razıydım. Şehrime aşk köprüsü oldun, hayallerim sokağımdan geçmezken, yeniden ilhamın kollarında kavalye oldun. Artık aynı şehre sığabiliyoruz. Yalnız benim şehrim seni uzun süre barındırmaz. Sen küçük aşkların küçük yaramazısın. Ben koca bir şehirde büyük aşkların büyük yalancısı…
Şehrimdeki ‘asfalt yol aşk’ adımlarını kabul etmedi. Ben senli rüyalara uyanırdım, sen, bencil günaydınlara merhaba derdin, olmazdı, olamazdık, olamadık. Sabah konuşmak üzere… Fısıltısını duyuyor musun? Aynı şehirde yaşıyor olma ihtimali bile yüzümde gelincik çiçeği açtırdı, bunu bahardan sanma. Ben bahar görmedim ki yokluğunda, baharın ilki nasıl olurdu; bilemedim. Bir bahar vardı, sondu, sonbahardı… “Sana geldim” diyebilecek cesarete sahip olabilseydin, bana gelseydin, yine kendimden ayrılır, sana dönerdim. Burası gururun başkenti artık!
Benden ötesinde sen olmaz, benden öncesinde, ben evinde sen olmadığı, olamayacağı gibi… Aynı şehrin güneşine merhaba diyeceğiz. Bu bile umut parfümü. Üstüme sıktım, sensizliğin kokusu gitti. Benimsemişim, çok alışmışım meğer. İnsan, unutmuyordu aslında. Sadece, zamanla, alışması gerektiği bir vakitte alışıyordu yokluklara. Alışıyorum zamanla. Kelimelerimle gülüşmeyi öğrenmişiz mesela.
Yarın, yarından sonraki yarınlarda olmayacağını bildiğim hâlde gülüşüyoruz harflerimle, kelimelerimle… Belki de gözyaşı kovam çok doldu, o yüzden birikmiyor; kovayı boşaltıp, yeni gözyaşları biriktiremeyecek kadar da yorgunum. Sana bir iyi, bir de kötü haberim var. İyi haber, seni unutmadım. Bak, yutkundum, gözlerim doldu. Bâkiymiş acı sızılarım… Kötü haberim ise, sana gelmeyi unuttum. Tekrar hatırlayabileceğimi de hiç sanmıyorum. Buralar gurur başkenti artık!
Küçük sevmelerle büyük sevmeler birbirleriyle yarışamaz. Yüreğimden gelen her şeyi yaptım, yüreğimden sen geldi, ben geldi, biz geldi, sonra elimden her şey geldi; fikrimden geldi, ömrümden geldi, senli yaşamak geldi; sen özünle gelemedin.
Yalanlar buruk acının sözde mert kardeşi. Misafirden aciz değilim, bir tek onu alamam. Artık yalanları alamayacak kadar yorgunperverim. Misafirperver eziyetlerim yorgunperver iklime yenik düştüler. Şehrimin güzelliğine hayranmışsın. Ben onu hiç sevemedim. Belki de sen olmadığın içindi, bugün seviyorum. Şu anda seviyorum. Odamın bile rengi değişti sanki, şehrim kahkahalarla gülüyor. Aynı şehirde konaklama gerçeği…
Ne kadar kalırsın bilmem; gönlümde kaldığından çok olamaz elbet. Giderken gönlümden de seni alır mısın? Fena acıtıyorsun, yepyeni sevmelerle sarmaş dolaş olacağım.
Bakma öyle, incitme gözlerinin kurşunuyla; vurma. Böyle olmasını isteyen sendin, kader de dostunmuş meğer, seni seçti, ben olurlara meylederken, sen olmaz derken, kader olmazlarını seçti. Ah diyorum, ne güzel bir yalnızlıksın sen… Üstüne alınma, şehrimin yalnızlık kokan hüzün bedenine sesleniyorum. Sana bir hediyem var: Benden kendini almaya cesaret edemedin, sana kalbimi veriyorum. Bir kalbin yoktu madem, kalbimi al. Kalpsizleri sevmez aşk müptelaları. Yalnız kalmasın kalbim, ben ona iyi bakamadım.
Al, senin olsun. Bakma öyle, bu şehir ikimize dar. Ya ben ölecektim, ya sen yaşayacaktın. Her hâlükârda ben ölecektim sensiz. Çelişkilerim melodilerine âşık olmuşlar.
Hoş geldin şehrime yâr! Ölüm geldi dediler, inanmadım. Kalbimi almaya gelmişsin. Yine de hoş gelmişsin. Seni sevmeden önce de yaşamıyordum zaten…