Bu bayram kokan ellerini de çek üzerimden kolonya buğusu gözlerini de…
“Annenler beni çok seviyorlar şimdi. Ya evlenince bu kadar sevmezlerse?”
“Öyle şey mi olur bebeğim. Tabii ki yine severler. Sen böyle iyi olduğun sürece…”
Takım elbiseli sevgilinin sağında siyah blazer ceket ve siyah mini eteğimle oturmuş ellerimle kucağımda duran buketle uğraşıyor ve bir bayram öğlesinin ancak bu kadar güzel olabileceğini düşlüyordum. Arabadan inerken sevgilinin gömleğinin mi arabanın mı daha beyaz olduğunu düşünüp kendimce gerginlikten kurtulmaya çalışıyordum.
“Kızım kahveleri ben götürürüm istersen. Sen otur da anneanneyle sohbet et biraz.”
Mutfağın balkonuna, güzel anneannenin yanına ilişmiş, sevgilinin yüreğinin mi anneannenin yüzünün mü daha yumuşak olduğunu kestirememiştim. Güzel bir Salı günüydü ve kuşlar her zamankinden daha güzel cıvıldaşıyordu.
Akraba sohbetlerine karışan hoş kahkahalar, sıklaşan sarılmalarla süslenen güzel bir evdi o anki. Ne kimse keyfimizi bozabilirdi ne de böyle güzel bir günün tekrarı olabilirdi. Kırılan kahve fincanıyla da kazamızı belamızı def ettikten sonra çok daha huzurla devam ettik kahkahalara.
Sevgilinin annesinin elleri ne de güzeldi ve ne de güzel sarıp sarmalıyordu ellerimi.
Yüzüne yayılan gülümseme ile kurduğumuz hayallere destek sağlıyor, zamana bıraktığımız tüm kararları gün ışığına çıkarmaya meylediyorduk.
Dedenin önüne sunulan tatlı ile günün nasıl da güzel geçiverdiğine ikna oluyor ve yaptığı minik şakalarla kendi dedeme olan özlemim kat kat artıyordu.
Birbirimize söylediğimiz güzel sözlerin, ettiğimiz yeminlerin ve dünyayı yeniden sevmeye ikna eden sevişlerinin devamı için o evden ayrılıp birbirimize sımsıkı sarılmamız gerekiyordu.
Evden çıkmadan evvel annesinin gösterdiği; sevgilinin minicik bir çocukken çekildiği fotoğrafı ve o fotoğrafın takılı olduğu çerçeveyi görmeseydim…
Eğer o çerçeveyi görmeseydim…
Sonsuz mutluluğa, hiç bitmeyecek aşka inanabilirdim.
Tüm büyüklerin ellerini öpüp onlara son defa sımsıkı sarılırken tüm gerçeği bir tek ben biliyordum.
Evden çıkar çıkmaz ayağımdaki topuklulara aldırmadan hızlıca koştum ki arkamdan gelmekten vazgeçsin. Sesim, son sözleri seslendirmesin. Ağzımdan kötü hiçbir söz dökülmesin…
“Bu bayram kokan ellerini de çek üzerimden kolonya buğusu gözlerini de…” dedim içimden. Apartmanın merdivenlerine çökmüş bu halime sarılmasını, ben ağlarken gözyaşlarımı öpüşünü, hepsini, hepsini geride bırakıp bir bayram gününde vazgeçtim onun karısı olmaktan. Teker teker hayallerimizi doğurmaktan. Hüzün kokan kelebekler sardı etrafımızı.Vazgeçtim annesiyle yapacağımız planlardan, ailelerimizi ayakta tutmak için yapacağımız sihirbazlıklardan. Hünerden. Sihirden. Emekten. Vazgeçtim.