Vakti geldi ve siyah odadan başka bir siyah odaya kalpler buluştu.. Kıpırdamadı dudaklar, gözler konuştu.. Yine ilk gelmeyen başladı söze, bekleyen dinledi.. Hak verip “doğrusun” demekle, “neden” diye bağırmak arasında çelişti..
“Gelemem” dedi.. “Anla..”
“Anla beni, yollar tıkanık, yollar kar yollar buz.. Ben gelemem..” dedi bitirdi cümleleri..
Bekleyen bir örtü aldı üzerine, onun da rengi mavi.. Neden üşümüştü, sorgulamak istedi.. Tıkalı yollardaki kardan mı buzdan mı? Yoksa beklemekten mi üşümüştü? Beklemekten bıkmamış, sadece üşümüş müydü? Anlayamadı.. Kaldırdı kafasını, baktı gelmeyenin yüzüne.. “ Ben geleyim..” dese kabul eder miydi?
İlk mektubunu 5 yıl önce yazmıştı.. 10 cümle kendi duyguları, 8 satır şairin mısraları, ilk mektubu bunlardan ibaretti.. Sonraki mektuplarda hiç şiir olmadı, tek sayfa ve yine 10-15 cümlelik yazdı.. Pazartesi günleri verdi postaya, niyeyse hep mavi zarfa koydu, siyah kalemle yazdı.. Çok kez “gel” dedi, ama hiç yazmadı.. Son mektubu dün atmıştı, daha yoldadır.. Diğer 33 mektup, işte masa kenarında tozlu kutuda.. Zarflar kapalı.. Bunları düşünürken sürekli baktı gelmeyenin yüzüne.. O ise, saplı bardağından çayını yudumluyordu..
Ne anlatsındı, ne söylesin? Mektuplarda hepsi nizamiyle sıralanmıştı zaten..
Okusaydı gelir miydi? “Okursam, giderim..” diye mi korktu?
Neydi sorun? Gelmeyenin rahatlığı mı? Bekleyenin merak uyandıracak kadar güzel yazamaması mı?
Cevapsız sorularla geçen zamanın finalinde, sonuçsuzca kendi siyah odasına geri döndü yürek.. Garipliği fark etti.. Şimdi huzurluydu.. Neden huzur kendisiyle birlikte gitmemiş, O’nu burada beklemişti? Ve bu, hep böyle mi süregelmişti?
Huzur dile geldi.. “Umursamazlığın olduğu yerde, öldürür beni o acı..” Umursamazlıkla düşmandı huzur kanlı bıçaklı..
Çay mı içeyim kahve mi diye düşündü bir an.. Huzur fikir verdi, “Kahve iyi gider..”
Hazırlıksızdı kahve yapmak için.. Karmaşık el hareketleriyle, cezve içinde su, kahve, şeker buluştu.. Isındı ve köpürdü.. Sapından değil gövdesinden tutup fincanı , öyle yudumladı.. İrkildi sıcağından kendine geldi. Sandalyeye oturdu huzurla.. İkisi tek sandalyeye nasıl da rahat sığmışlardı? Bir yudum daha sıcak kahveden..
Yeniden gideni düşündü.. 5 yıl önceydi, sessizce imkansızca gitmişti.. Huzur kıpırdandı, sandalye dar geldi şimdi.. Bir yudum daha kahveden. Boş fincanı koydu tabağına.. Yatağına yönelirken, uzun zaman sonra fark edilmenin sevincini yaşayan huzur seslendi: “Gideyim mi, kalayım mı?”
“Sen de gitme..” diyebildi sadece.
“O zaman yer aç bana da..”
Uzun zamandır görmediği huzur bu gece uğramıştı, oysa 5 yıldır her gece hayal ile uykuya dalmıştı.. Ve 5 yıldır hiçbir mektuba cevap gelmemiş ama her gece gelmeyenin siyah odasına varıp hayal ile geri dönmüştü.. O’nun gibi saplı bardaktan çay içmiş, belkiyi yastık yapıp hayalle birlikte uyumuştu.. Şimdi hayal kendisini geçmiş zamanın mekanlarında dolaştırmayı bırakmış, huzurun yapacağı yeni hamleleri bekliyordu.. Huzuru hayal çağırmış, kendisine yardım etmesini istemişti.. Çünkü hayal geçmiş görüntüleri çok kullanmış, eskitmişti.. Sislenmişti fotoğraf kareleri, yenileri lazımdı..
2 kişilik olmaya alışık oda, 3 kişiye dar geliyor, oksijen azalıyordu. Pencereyi açtı, niyeti derin nefes almaktı ama unuttu, gözleri bilinçsizce gökyüzüne takılırken ciğerleri de bilinçsizce az biraz nefes aldı..
“Gitme” dediğini duymuştu huzur, evet duymuştu.. Bu tek kelimelik cümleyi duyurabiliyor olduğuna sevindi. Eğer gitmezse, kimbilir zamanla mektup yazmak yerine sokağa çıkarlardı.
“Gideyim mi, kalayım mı?” derken, düşüncesini bozdu “Gitme” dediğinde kendisini işiten huzur.. Kendisini duymayan gidenin yerine, huzurun duyduğunu anımsadı ve panikle “ Git ve O’nu geri getir” deyiverdi.. Huzur şaşırdı, bocaladı.. “Tek başıma yapamam” diyecekken hayal ile göz göze geldi.. Maddeleri belli olmayan bir anlaşma imzalandı sükut içinde..
Diğer siyah oda 3 kişiyle sabahladı bu gece.. Mesai başladı, postacı geldi. Bir el darbesi yırttı zarfı kenarından. Gün geçti akşam oldu, mesaisinin bitimine 1 saat kalmış gişe memuru, 5 yıl sonra dönüş biletini kesti.