kendimi satın alınmış ama kutusu açılmadığı halde ikinci el duruma düşen son model telefon gibi hissediyorum. pahalıya gelip ucuza gidecektim. alıcım belki çok olmayacaktı ama sonuçta ilk ele değmemişken ikinci elin ilki olacaktım. işte o yüzden bazen ilkler iyi değildir. şimdi bir ilkinizi düşünün ilk aklınıza gelen şey nedir? bu sayfanın boş bir yerine yazın ve bunu okuyacağımı düşünün. hee sen kimsin ki sana paylaşacağım? diye düşünebilirsiniz. ama şuan elinizde isem en iyi dostunuzum. o yüzden paylaşabilirsiniz. ser verip sır vermem nasılsa son cümlemi okuduktan sonra öleceğim ve beni mezara yani kütüphaneye koyup acıyı başka kitaplarla gidereceksiniz. diğer kitaplar gibi. okunma sırası gelecek olan kitaplar gibi. o nedenle benle olan benle gidecek. madem öyle ben söyleyeyim ilk aklıma geleni. her şey karşılıklı adil olsun di mi sayın okuyan? neyse benim ilk aklıma gelen ilkim göz rengi. nasıl yani? diye düşündüyseniz bildiğimiz göz rengi işte. çünkü ilk defa bir insanın gözlerinin rengine bu denli bağlı kalmıştım. milyar yıldır dünyamız yörüngesine bağlı olduğu gibi. bende de Big Bang olmuştu. bir dünya oluşmuştu o an beynimde. tüm bedenim update edilmişti sanki o gözleri görünce. ve bir insanın göz renginin varlığını öğrenmiştim o zaman. işte benim ilkim o güneşe çıkınca yeşile çalan ela gözlerdi. klişe olursa olsun ama insanın ilki ilk gördüğü vurgun yediği güzel gözlerdir. aşkın gözlerle bağlantısını tanrıyla kulun konuşması olan dua gibi düşünüyorum. edilen duaların nasıl ki tasviri var aşkın da tasviri gözlerdi işte. ama bu tasviri anlamak için evvela dua bilmek gerekir değil mi? çünkü okuduğun tasvirin hangi duaya karşılık geldiğini bilemezsin. ilk defa aşık olanlar işte bu tasviri okuyup hangi duaya ait olduğunu bilmez. ama yaşamayı bilen insan dua eder. ve ben o zamana kadar pek yaşadığımı söyleyemem. onu gördükçe yaşadığımı anladım ve okuduğum bu tasvirin hangi duaya ait olduğunu bilmem gerekirdi. öğrenmek için iyice kendimi kaptırmıştım. neredeyse hatim indirecektim. ama şunu anladım ki o benim duamdı ve olmayacak duaya amin demeye çalışıyordum. hee şimdi Allah kabul etmeyeceği duayı ettirmez kuluna diyebilirsiniz. bu öyle bir şey değil işte. bu istisna.” bak bu duayı bil ama senin kabulün değil başkasına söz verdim kusura bakma kulum. ” demek için indirmiş olduğu bir duaydı. internette veya bir ansiklopedide aklına takılanı aramak gibi bir şey. denemeden bakmadan okumadan bilemezsin neyin senin için gerekli olduğunu. işte aşkta böyle bir şey sayın okuyan. ararsın bulursun bakarsın okursun sonra senin için gerekliyse alırsın hepsi bu. dünya bir boğanın boynuzları üzerindeyse aşkta yerin en dibinde maden ocaklarındadır. ulaşmak için canını bile verirsin. aşkın gözü kör dedikleri olayda bu. aslında kör değil karadır. kömür gibi. ama kömürü işlersen nasıl ki pırlantaya dönüşür aşkta öyle. işlersen dönüşür ve kör olmaz görür. ama şu var ki sayın okuyan ben aşkın kavuşamamak olduğuna inanırım. çünkü ne Mecnun ne Ferhat ne Şem ne Mevlana sevdiklerine kavuşmuştur. hepsi o maden ocaklarının altında grizu patlaması sonucunda ölmüştür. olsun ne olursa olsun ne sevmekten ne de sevilmekten vazgeçiyoruz. kaç kere göçük altında kalsak sağ salim çıkıyoruz. az biraz yaralanıyoruz o kadar. işte böyle sayın okuyan aşk tek kişiye indirilen suredir. yeter ki tasvirini iyi okuyun.