İnsanın kendi üzerinde ne kadar yetkisi vardır ? Buna açıklık getirebilen birini aradım uzun süre. Sonuç ? Yok. İnsan denen varlık uçsuz bucaksız. Keşfetmenin en bilinmezi ve heyecanlısı. En paradoks yönü iste kendi üzerindeki yetkileri. Sanki yaratılışının her noktasında evrenin gizlenmiş kodları saklı. Kendi üzerinde keşfettiği her fonksiyon yada düzen, kainatta bir şeylerin işleyişini anlatıyor. Tabi bu keşiflerin üzerinde saplanıp çevresinde daireler çizmez ise, doğru saptamaya olan adımlarından bir sonrakine geçebiliyor. Peki kendinde olan yekileri ona kim veriyor ? Mesela sıcak bir havada şapur şupur terlerken bu sıkıcı ve rahatsız edici durumu kendinden uzaklaştırabilir.Sıcağı yok ederek yada rüzgar oluşturarak değil, bilinç yoluyla. Burada kendine karşı olan yetkisini kullanırken, (genelleme yapacak olursak)sevgi denen duyguya karşı yetkisini kullanamayabiliyor. Demek ki her şey bilincin gücü ile elde edilemiyor. Yetkinin bir sınırı varsa bunu genişleten ve daraltan bir güç daha var. Peki bu güç nasıl bir şey ve nasıl bir düzenle işliyor. Bu düzeni değiştirmeye yetkimiz verilmiş mi ? Bu yetki, “yetki” dendiğinde bir silaha dönüşebilir mi ? Dua ? Dua bir silaha dönüşebilir. Silah burada sadece korunmak ve zarar vermek için değil, bir yetki olarak vazifesini üstleniyor. Aslında her varlığa bu silahtan verilmiş fakat bu silahı kullanmasını bilmeyen kendine verilmiş bir nevi olacak olanı yada düzenlenmiş olanı değiştirme yetkisini keşfedememiş denebilir. Düşünsenize, bu gücün varlığından yoksun. Birde bunun silah olduğunu bilipte fonksiyonlarını nasıl kullanacağını bilmeyenler var. Keşfetmek için çabalamıyor. Çabalanmadıkça içini çekiyor ve dahada kompleks bir hâl alıyor. Yanaşmak istemiyorlar. Bundan uzaklaştıkça küt ve doymayı bilmeyen benliğine odaklanıyor. Ufak bir övgü karşısında “dua” yı hatırlamayınca , her ne kadar yükseldiğini sansada uçsuz bucaksız varlığından çok şey kaybediyor. Bu kaybediş belkide ona daha fazlasını kazandırabilir. Tabi kaybedişini fark ederse eğer. Olurda unutur giderse, üzerinden ne kadar zaman geçerse, o düşüşü yaşadığı atmosfer o kadar katılaşıyor ve geri çıkması daha güç bir hâl alıyor. İşte buda keşfetmeye çalıştığımız düzenin bir parçası. Bu keşif yolculuğu çook uzun. Hiçbir şeyin vermediği heyecanı, ve zevki tattırıyor. Hatta öyle düşünüşün dışında ki ,verdiği yoruluş bile bazen kendini sevdiriyor. Yormadan ulaştırmıyor insanın keşfi kendine. Ama o yoruculukta çekici bir şey var ki , onu bulan insanlar durduramıyor kendini. Düşüşleri yoruyor terletiyor fakat dizlerden akan kanlar yerlerde, göklerlede öylesine infilak ediyor ki izlemesi çok ama çok güzel. – Aryemus 24.07.2017