Ben bir şarkıda kayboldum.
O sırada, yani koridorun tam okyanusunda
Annemin kaygılı adım sesleri çırpındı karanlıkta
Ki, bu gecenin mahremi sığ bile değildi
Ve kim bilir böyle anlarda, yani İran’da, saat kaçtı?
Leylaklar batıya doğru kokuyordu belki de
Ve bir mahzun hale dans ediyordu yüce ay’ın gölgesinde…
Ben bir şarkıda kayboldum.
Sonra, jazza soyundu cüretkar ruhum,
Ah, evet. Daha da derine…
Ben bir şarkıda kayboldum.
O sırada, yani kardeşimin yatak odasında,
Bir bomba uçtu gökyüzünden: “BAM!”
Belki de soluk dudaklı bir adamın
İki dudağının emrinde uçtu bomba.
Kim bilir: “GÜM!”
Sahi o sırada, yani İran’da, saat kaçtı?
Hayır! Sevgili hanımefendiler ve centilmen beyler, hayır!
Elbette ki yazmamış olsaydım da ölmezdim bilakis.
Zira ben bu satırları, henüz öldüğüm için yazdım…
Fakat yalan söylemiyorum sizlere,
Kulaklarımla duydum; gecenin ucuz mahreminde,
Annemin kaygılı adım sesleri çırpındı karanlıkta
Bilhassa, koridorun tam okyanusunda:
“RAP! RAP! RAP!”
Ve rica ederim inanın bana!
Ben bir şarkının girişinde veyahut çıkışında,
-Belki de bu, sondan bir önceki çıkıştır-
Tam olarak: “sol-la-si-do-re-mi”
Tıpkı altıncı sınıftaki kızıl saçlı müzik öğretmenimiz gibi,
Ve onun buz kesmiş ve babasız kalmış soluğunda,
Tıpkı, daha o zamanlar öğrenmişim gibi dünyaya ağlamayı,
Rica ederim inanın bana,
Zira kayboldum ben bir şarkıda…
Ve kim bilir o sırada, yani İran’da,
Lirik bir şiirin tam ortasında, saat kaçtı?
Ve hangi şairin kulaklarını parçaladı bu buruk nota?