Yurt kapısından içeri girdi ve merdivenlerden çıkmaya başladı. Bir odada 8 kişi fazla değil miydi? Acaba anlaşabilecek miydi oda arkadaşlarıyla? Bunları düşünürken Aziz’in söyledikleri yankılandı kafasında. ”Kimseye karışma akıllı ol” demişti Aziz. Açık açık gözdağı vermişti aslında.Bu sırada odasının kapısına gelmişti bile. Biraz eskimiş bir kapıydı bu. Kapı kolu demirden yapılmıştı gıcırdıyordu her kapı açılışında. Gıcırdatmamaya çalışarak açtı kapıyı. Odadakiler dönüp bir an baktılar Murat’ın yüzüne. Sonra hepsi kendi işine döndü. Dolaplarına eşyalarını yerleştiriyorlardı. Kimseye bir şey demeden yatağına yöneldi. Bavulunu alıp dolabının yanına geldi. Dolap komşusu da eşyalarını yerleştirmekle meşguldü. Usulca selam verdi. İsminin Eray olduğunu öğrendi. Uzunca boylu, zayıf ve kumraldı. Koyu yeşil gözleri vardı. Egeli olabileceğini düşündü Murat. Manisalı olabilirdi belki.
Kafasında böyle düşünceler varken oda arkadaşlarından biri gelip dokundu omzuna. Ayağa kalkarken usulca döndü arkasını. Elini uzatıp ben Okan dedi. Murat bir anlık durduktan sonra elini sıkarak ben de Murat memnun oldum dedi. Diğer oda arkadaşları da geldi teker teker hepsiyle tokalaşarak tanıştı. İsimlerini aklında tutması bile zordu : Eray, Okan, Asım, Fatih, İsmail, Mehmet, Yusuf. Kendisi gibi ailesinden uzakta 7 kişi. Acaba onlarda benim gibi düşünüyorlar mıdır? diye sordu kendine. Eşyalarını yerleştirip yatağına geldi. Çarşafları ve yastık kılıfına da hallettikten sonra ayakkabılarını çıkarıp uzandı yatağına. Üst ranzayı seçmişti Eray ile anlaşarak. Acıktığını hissetti elini midesine götürdü ve sıvazladı. Aşağıya eğilerek akşam yemeğinin saat kaçta olduğunu sordu. Akşam 6 da olması lazım dedi Eray ama o da bilmiyor gibiydi. Saat 17.19 u gösteriyordu. Yemeğe en az 40 dakika vardı yani. Şimdiden canı sıkılmaya başlamıştı. Ne yapacaktı hiç tanımadığı 7 insanla aynı odada? Bu sırada telefonu titreşti. Arayan annesiydi. Gözlerinin içi parladı Murat’ın. Hızla indi yatağından ayakkabısını arka kısmına basarak giydi ve odadan çıktı. Bir anda odadan çıkınca Eray şaşırmıştı. Ama peşinden de gitmedi şaşırmakla yetindi. Okan bu durumu garip bulmuş ve odadan çıkıp Murat’a bakma gereği duymuştu. Kanı ısınmıştı Murat’a nedense. Kapıdan çıktığında Murat neşeli bir şekilde telefonla konuşuyordu. Bunu görüp sessizce odaya döndü Okan.
Yemek vakti yaklaşmıştı. Murat telefonla konuştuktan sonra odaya dönüp tekrar yatağına çıkmış, uzanmıştı. Odadaki sessizliği Kadir -7 oda arkadaşından biriydi- bozdu. Yemek vaktinin geldiğini isterlerse beraber yemekhaneye gidebileceklerini söyledi. Kimse itiraz etmedi bu duruma ve beraber merdivenlerden inip yemekhaneye geldiler. Gözetmen öğretmen masasında oturmuş bir şeyler yazıyordu. Muratları görünce eliyle yanına çağırdı onları. Yoklama listesinde isimlerinin karşısına ‘ + ‘ işareti koydu ve gidebileceklerini söyledi.
Yemekte bezelye, bulgur pilavı ve yoğurt vardı. Murat bezelyeyi çok sevmezdi. Pilav ve yoğurt yemekle yetindi. Murat’ın bezelye yemediğini gören Asım – odanın en kilolusuydu- yemiyorsa bezelyeyi alabileceğini söyledi. Masadaki herkes tebessüm etti bu duruma. Murat bezelyeleri verdikten sonra tabldotunu alıp bulaşık masasına koydu. Masadan ilk kalkan Murat olmuştu. Biraz hava alacaktı. Sanki zaman geçmek bilmiyordu burada. Murat kalktıktan birkaç dakika kadar sonra Okan da kalktı masadan ve dışarıya çıktı. Murat’ın tek başına bankta oturduğunu görünce yanına gitti. Neşeli bir çocuğa benziyordu Okan. Kısa boylu,esmerdi. Esmerliği güneşte fazla yanmasındandı belki de. Burnunda ve yanaklarında yer yer çiller vardı. Ailesi Tarsus’ta yaşıyordu. Yakın sayılırdı aslında okula. Onun adına sevindi istediği zaman gidip gelebilirdi. Sanki Murat dışında kimse üzülmüyordu ailesinden ayrı olmasına bu kadar ya da Murat’a öyle geliyordu. Kimseyi tanımıyordu ki içlerini nasıl bilebilirdi. Oda arkadaşlarını ve diğer herkesi gözlemliyordu Murat. Bazı yüzleri eskiden de görmüş olduğu hissine kapılıyor ama bir türlü çıkaramıyordu kim olduklarını. Acaba Okan da böyle hissediyor muydu? Soracaktı ama çekindi nedense. Hiç konuşmadan oturdular bir süre. Hava kararmaya başlayınca gözetmen öğretmen bahçeye çıkıp seslendi dışarıdaki herkese. Yavaş yavaş yurda doğru yürürken kız yurduna doğru giden kızların sesini duyup döndü bir anda Murat. İnce yapılı bir kız konuşuyor diğer kızlar gülüyordu. Ama biri o kadar güzel gülüyordu ki. Bir an göz göze geldiler ve Murat hemen mahcup bir şekilde kafasını diğer tarafa çevirdi ve yurt kapısından içeri girdi.
Gözetmen odasına çıkmasını birazdan odalarına kontrole geleceğini söyledi. Ne kontrolüydü ki bu. Çok kafa yormadı bunun üzerinde. Merdivenlerden ikişer ikişer çıkarak odasına geldi. Oda arkadaşlarına gözetmenin kontrole geleceğini söyledi. Bunun üzerinden 2 dakika geçmeden gözetmen odaya girdi. Karşısına dizilmelerini söyledi. Kendini tanıttı önce. Adı Faruk Erdemdi. Kimya öğretmeni olduğunu haftada bir gün gözetmen olarak kalacağını söyledikten sonra ses tonu sertleşti. Eğer huzuru bozan bir davranışta bulunan olursa diye başladı konuşmasına Aziz gibi konuşuyordu sanki. Müdür yardımcısıyla yüz göz olmak istemediğini üstüne basa basa söyledi. Kurallara uyun, üzülmeyin dedi ve odadan çıktı. Kimse konuşmadı Faruk Hoca odadan çıktıktan sonra. Herkes yatağında bir şeylerle meşgul oldu. Akşam 10 gibi Faruk Hoca son bir yoklama almaya geldi. 10 buçukta odaya geldiğinde herkesin uyuması gerektiğini aksi takdirde tutanak tutacağı tehdidini savurarak çıktı odadan. Murat bahçede gördüğü kızı düşündü bir süre. Uyumadan önce hep dua ederdi. Annesi böyle öğütlemişti küçüklüğünden beri. Artık alışkanlık olmuştu Murat’ta bu. O gece uyumadan önce tek bir şey diledi. O kızla aynı sınıfta olalım Allahım!