Gerçekten, hayatımızda kalıcı olan bir şeyler var mı? Yoksa bizler mi bazı şeylerin kalıcı olmasını isteriz? Ya da bu dünyada tek kalıcı olan şey kendimiz miyiz? İçimizde sürekli bir ürkeklik duygusu barınır. Şimdi düşünüyorum da, bu duygunun temeli kaybetmekten korktuğumuz için midir? Kaybetmekten korktuğumuz için mi hayatımız da kalıcı bir yeri olsun isteriz? Sanırım bu konuda akıl karı olmayan tonlarca soru çıkacak. En iyisi biz bu konuda ki soruları şimdilik bir kenara bırakalım.
Küçüklüğümden bahsetmek istiyorum. Geçmişte ve şimdi ki zamanda olmak üzere anneannem ve dedemle yaşadım. Hala da onlarla büyümeye devam ediyorum. Elbette annemle kardeşim de var. Biz, 5 kişilik bir aileyiz. Anladığınız üzere eksik olan birisi var. 20 sene az bir süreç değildir. Babanızdan mahrum kaldığınız 20 sene düşünün. Yahut o boşluğu size doldurabilmeyi başaran başka bir baba düşünün. Dedemi bildiğim halde belli bir yaş aralığına kadar ona hep baba demeyi tercih ettim. Ha bir de anneannemi de unutmayalım. Asıl anne bildiğim kadındır. Örgü örmeler, yemek yapmalar, dizi izlemeler.. Bir anneanneyle öğrenebileceğiniz sayısız aktiveler vardır. Bilhassa yemek yapmak, bu benim anneannem ile yapmayı sevdiğim en eğlenceli aktivitedir. Annem ve kardeşimle keyif alarak yaptığım aktiviteler de oldu. Aslında annemle çok fazla bir aktivitemiz olmadı. Biz sadece alışveriş merkezlerinde annemle beraber olabilirdik. Anneannem ile olduğu gibi onun yaptığı şeyleri yapmaya çalışmak , ondan bir şeyler öğrenmek gibi durumlar annemle hiçbir zaman olmadı. Çünkü babam annemi terk ettikten sonra annem kayboldu. Bu yüzden annem beni hiç görmedi. Bazen benden uzaklaştığını düşünürdüm. Çünkü çoğu zaman annem evde olmazdı. Annem evde olup yine gitmeye çalıştığında ağlardım. ‘’Anne gitme’’ .. Bu cümle nereye gidersem gideyim ağlamam ile beraber hep benimle beraber gitti. Yoksa , hayatımda kalıcı olan şeylerden bir tanesi bu muydu?
Anneannem, onun hayatında üzüldüğüm tek şey annesini hiç görememesi oldu. Bunun nedeni ise annesi o doğduğunda , ölmüş olmasıydı. Nitekim onun da hayatında kalıcı gördüğü çok nokta olmuştur. Fakat onda kalıcı olamayan tek şey annesidir.. Annesinin ölümü yerine annesini görmek , annesinin varlığını bilmek, annesini tanımak onda kalıcı olabilirdi. Anneannemle ortak olan tek konu, annelerimizi tanıyamamak oldu. Benim annem hayatta olsa da benden uzak kaldığı zamanlarda ben annemi hiçbir şekilde tanıyamadım. Her neyse.. Kardeşim kalmıştı değil mi? Aslında o benim göz bebeğimdi. Anneler bir olduğu için hiçbir zaman birbirimize üvey muamelesi göstermedik. Bunu yapabilmemizin en büyük nedeni ise yine anneannem ve dedem oldu. Kendimle beraber 5 kişiden oluşan, mükemmel aile kavramını içeren, benim en mutlu ve en huzurlu bulduğum bu birliktelik, bu aile.. Onları her şeyden , herkesten daha çok önemserim. Bunun etkeni ise aile olmak değil, hayatımda edindikleri kalıcılıkdandır. Ben bu kalıcılığı arkadaş çevremden tut, ikili ilişkilerimde bile çok aradım. Ne yazık ki böyle bir ihtimal hiçbir zaman olmadı. Bunun ise en büyük etkeni ise hata yaptığım noktaların olması oldu. Elbet hala diyaloglarımın olduğu insanlar var. Nitekim bu insanlar için ne ben kalıcı oldum ne de onlar benim açımdan böyle oldu. Ben bunları söylüyorum ama bu kalıcılık konusu sadece insanlar için değil, güven, aşk, değer gibi birçok kavram içinde geçerlidir. Zamanında almış olduğum insanlar ve kararlar, hem hata yapmama hem de kalıcı olmasını istediğim güvenimi yitirdi.
Bundan 4 sene öncesine gitmek istiyorum. Ergenlik çağı denilen en haylaz görülen dönemlerden birisi.. O zaman tabi Facebook falan çok önemliydi. Daha doğrusu çok popülerdi. Bu arada bu bahsedeceğim konuyu bir önceki yazmış olduğum yazıdan daha iyi çağrıştırabilirsiniz. Hala da adını belirtmek istemediğim sohbet ederken keyif aldığım bir insan vardı. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi 2 sene aralıksız mesaj bekledim. 4 sene gibi bir süreçte , hayatıma aldığım insanlar ve aldığım kararlara rağmen , kendimde hep bir umut oluşturdum. O kadar insanda oluşturamadığım, başaramadığım şeyler ona karşı oldu. Bu söylediğimi lütfen sadece sevgi olarak anlamayın. Misal gerçekten güvendiğime inandığım insanlar oldu. Kendimi bu ve bunun gibi şeylerle kandırdığım tonlarca konu var. Fakat ona karşı , hiçbir zaman ne kendimi ne de onu kandırdım. Yahut o bunu görüştüğümüz o 2 senede anladı mı bilmiyorum. Eğer anlamadıysa, 4 senede anlatmam gereken şeyi şimdi nasıl anlatabilirim? Siz okurlarıma da belirttiğim gibi, o tekrar gidecek. Onu görebilme umudunu hep taze tutmak için çalıştım. Tekrar gidecek ve onunla konuşmadığımız 2 senenin tekrar olmasından korkuyorum. Yine bir hüsran ve yine bir düş kırıklığı.. İçinde barındırırcasına..
En başta söylediğim cümledeki gibi onu kaybetme korkumdan mıdır? Bende kalıcı olmasını istediğim, bu insanın ve insanların en temel nedeni bu muydu? Bakıldığın da istediğim çok zor bir şey değildi.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesinde kitabında ki Kemal de Füsun’un kalıcılığı , Nick Cassavetes’in yönetmenliğini yaptığı The Notebook isimli 2004 yapım filmde ki Noah da Allie’nin kalıcığı gibi bir kalıcılık istedim. Sanırım bazı durumlarda istemek yetmeyebiliyor. Oturun ve düşünün , hayatınızda gerçekten kalıcı olmasını istediğiniz durum ya da kişiler var mı?
Bu arada izlediğimden filmden bu konuyla ilgili size bir alıntı yapmak istiyorum;
‘’Şuanda kendini kaybolmuş hissettiğini biliyorum, ama merak etme. Hiçbir şey sonsuza kadar kaybolmaz ya da kaybolamaz. Beden yıpranmış, yaşlanmış olsa da , eski aşklar küllense de biraz kıvılcım varsa yeniden canlanabilir. ‘’