Son birasını bitirmek üzereydi. Hiçbir zaman sonunu içmeyi sevemedi şu boktan şeyin. Ama yine de içiyordu. Ağız tadım düzelsin düşüncesiyle bir sigara yakmak istedi. Ancak sigara içmek için terasa çıkmak gerekiyordu. Terasa çıkarsa da belki de o an, o terastayken içkisini bitirip kalkacak olan karşı masadaki kadını bir daha göremeyecekti. Ama buna değerdi. Sigarayı seçti. Terasa çıktı. Terasın korkuluklarına dayandı. Boktan bir havaydı. Yağmur ne yağıyor ne yağmıyordu. Ama ortada bir sis vardı. Bir şeylerin habercisi gibi… Sırtını korkuluklara yaslayıp, bakışlarını o karşı masadaki kadına çevirmeyi denedi ama buradan görünmüyordu. Sigarasını yaktı. İkinci çakışında yaktı çakmağı. İlkinde hiç yanmazdı. Derin bir nefes çekti. Neredeyse yarılamıştı bir çekişte. Saatine baktı. İkiye geliyordu. Çalışanlar terası çoktan temizlemişti. Bunu fark edince, “bizim de siktirip gitmemizi bekliyorlar heralde” diye geçirdi içinden. Art arda ve hızla çekilen duman, içtiği alkolün verdiği o sarhoşluk etkisini arttırıyorsa da, havanın serinliği biraz olsun iyi geliyordu. Sigarası bitmişti. Tekrar içeri girdi. “Kapatıyoruz abi” der gibi baktı barmen. Kapatıyoruz abi der gibi bir bakış nasıl oluyorsa, öyle işte. Karşı masadaki kadın oradaydı hala. Kızıl saçlıydı kadın. Miniye yakın bir etek, göğsünün çatalını gösterecek dekoltede bir bluz vardı üzerinde. Siyah üzeri açık, yüksek topuklu bir ayakkabı. Bacakları beyazdı. Çorap giymemişti. Aralarından mavi mor karışımı damarları görülebiliyordu. Fiziği çok iyi değildi. Hatta biraz kilolu bile denilebilirdi ama kötü durmuyordu. Ya da kadınsızlıktan, ona kötü durmuyormuş gibi geliyordu. Aslına bakarsanız terastan döndüğünde içten içe gitmiş olmasını istiyordu kadının. Bar ortamında tanıştığın bir kadını eve atıp yatmadan önce, eve gidebilmek için dolmuşa bindirmek, penisinin küçüklüğüyle dalga geçilmesine eşdeğerdi. Hem kim dolmuşla hatun kaldırmıştı ki bu güne kadar? O yüzden dışarı çıkana kadar hiç yanaşmayı düşünmedi kadına. Eğer kadının arabası varsa ancak o zaman bazı girişimlerde bulunabilirdi. Araba kadının, ev benim, gayet dengeli bir anlaşma olur diye geçirdi kafasından. Bardağının dibinde kalan son yudumu da kafasına diktikten sonra hesabı ödemek için kasaya yöneldi. Eş zamanlı olarak kadın da kalkmıştı masadan. Hesaplarını ödediler. Sarhoş nezaketiyle, elini merdivenlere doğru uzatarak yol verdi adam. Aslında amacı döner merdivenlerden inerken kadının arkasında olup, aşağıya inerken göğüslerini dikizlemekti. Dikizledi. Üzerinde küçük açık kahverengi lekeler olan çilli göğüsler. Güzeldi. Nedense çilli yüzler ve göğüslerden hep hoşlanmıştı. Kadın önden, o da arkadan çıktılar bardan. Dolmuş durakları sol taraftaydı. Kadın ise tereddütsüz sağa yöneldi. Adam hiç uğraşmadı bile. Sadece yolunda ilerlerken arada dönüp arkasına bakarak kadının vücudunu süzmekle yetindi. İkisi de bir sokağın iki ayrı ucundaydı. İkisi de bir şey bekliyor gibiydi. Ki zaten adam, dolmuş bekliyordu. Bir sigara daha yaktı o sırada. Sigarayı yakmasından birkaç saniye sonra dolmuşu görünmüştü. Şanssızlık. Hep sigarayı yaktığında gelirdi dolmuş. Arkasına baktı, yaklaşık yüz – yüz elli metre ilerdeki kadını gördü. Hala bekliyordu. Binmedi dolmuşa. Hem sigarası da bitmemişti. Bir sonrakine binerdi. Ara ara arkasına bakıyor ve kadının orada olup olmadığını kontrol ediyordu. Kadının neyi beklediğini merak ediyordu.
Ardından ellerinde bira olduğu yüz elli metreden fark edilebilen iki adam yanaştı kadının yanına. Önce yan yanaydı adamlar. Sarhoşlardı. Ve tiplerinden de belliydi, pis adamlardı. Birbirlerine el şakaları yapıyor, yüksek sesle küfürleşerek etrafa huzursuzluk saçıyorlardı. Kadını ortalarına aldılar sonra. Soldaki iyice yanaşıp omzuyla kadını diğerine doğru hafifçe itti. O sırada bir şeyler söylüyordu. Sağ taraftaki elini kadının kalçasına yapıştırdı. Kadın o an ileri doğru fırladı aralarından. Korkuyla etrafına baktı. Sokağın karşısında, yaklaşık yüz elli metre ilerideki bizim adamı gördü. Adam da kendisine bakıldığını farkındaydı. Kadın iki sarhoş adamın yanından hızlı adımlarla uzaklaşarak sokağın diğer tarafına doğru yürüyor, adeta bizimkine bir yardım çağrısında bulunuyordu. Adam sırtını dayadığı duvardan kurtularak doğruldu. Sigarasından son nefesini çekip, yerdeki su birikintisine doğru fırlattı ve kadına doğru yürümeye başladı yavaşça. Kadının arkasındaki iki serseri kadının peşinden hızla yürümeye devam ettiler. Yanına kadar geldiler. Taciz ediyorlardı. Kadın adama doğru koşmaya başladı. Adam korkuyordu. Ömründe pek fazla kavga etmemiş, ettiği kavgalarda da genelde dayak yiyen tarafta olmuştu. Kalbi çok hızlı çarpıyordu. Korkuyordu. Kadın da öyle. Sonra umursamadı adam korkusunu, kendi de sarhoştu ama iki sarhoşun arasından o kadını çıkarabilirdi. Bir anlık da olsa, hem böyle bir kahramanlık yaptığında kadının dolmuşla eve çıkmayı önemsemeyeceğini düşündü. Kadın koşuyordu. Adamlardan biri kadını kolundan yakaladı. Sağ kolundan. Kendisine doğru çevirdi. Beline sarıldı. Öpmeye çalışıyordu. Diğeri de hemen yanına geldi. O da arkasına geçmişti kadının. Eteğinin altından bacaklarına dokunuyordu. Sokakta dördü dışında kimse yoktu. Bizim adam koşmaya başlamıştı artık. Bir yandan da barmenin hala çıkmadığını düşündü. Tam geldiği anda çıkarsa, birlikte o iki serseri alt edebileceklerini düşünüyordu. İyice yaklaştı artık. Kadının ağzı adamların birinin eliyle kapatılmıştı. Bağırmaya çalışıyor ama bağıramıyordu. Artık gelmişti bizim adam yanlarına. İki serseri fark ettiler adamı.
“Yoluna git birader”
“Ne diyosun lan, bırakın kadını.”
“Vay amına koyayım cesur yürek. Tamam bıraktım bak iyi mi böyle”
Gerçekten de bırakmıştı kadını. Bizim adama doğru yöneldi. Diğeri hala belinden sarmış ve kendi bedenine yapıştırmış şekilde duruyordu. Kadın çırpınıyor ama bu çırpınışlar sarılan adama daha da zevk veriyordu.
“Söle şuna bıraksın kadını.”
“Bak birader bırakın dedin ben bıraktım. Yiyosa götün sen söyle elemana bırak diye.”
“Söyle bıraksın.”
“Ooof çok oldun ama sen artık.” dedi ve cebinden çakısını çıkarttı adam. Aynı anda diğeri de büyük bir bıçak çıkarmış ve kadının boynuna tutmuştu.
“Birader, ya şimdi adam gibi siktirgit, ya da siktir git”
Adam korkmuştu. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki, bayılabilirim diye düşündü. Kendisine bıçak çekilmişti. Kadına da. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Aslında kadına karşı sorumlu değildi, sigarasını zamanında atıp, kadını biraz daha dikizlemek uğruna es geçtiği dolmuşa binmiş olsa şu an yolu yarılamıştı bile. O sırada serseri birkaç adım daha attı ve uzaktan da olsa bir kez savurdu adama çakısını. Artık bitmişti. Ani bir refleksle arkasına dönmek isterken ayağı kaymış ve tökezlemişti. Yine ani bir refleksle ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Arkasına bakmadan kaçıyordu oradan. Kadını bırakmıştı. Ama yapabilecek bir şeyi yoktu. Gözden kaybolur kaybolmaz polisi aramayı düşündü. Arkasına bile bakmadan koşmuştu az önce sırtını dayayıp sigara içtiği duvara kadar. O an döndü arkasına tekrar, kadının boynuna bıçak dayanmıştı. Kendisine saldıran adam kadının ayaklarından tutup kaldırmış, iki adam adeta rulo bir halı taşıyormuşçasına götürüyorlardı kadını. Polisi aradı heyecandan konuşamıyordu. Durumu anlattı. Yerini bildirdi. Sonra yere doğru bıraktı kendini. Yaptığına inanamıyordu. Kadını öylece bırakmıştı orada. Sigarasına sarıldı hemen. Çakmağı bu sefer ilkinde yanmıştı. Muhtemelen titreyen ellerinin bu işte bir payı vardı. Uzaktan dolmuşunun geldiğini gördü. Binmeliydi. Yaşadıklarını unutup evine gitmeli ve iki bira daha içerek uyumalıydı sadece. Tek istediği buydu. Dolmuşa bindi. Kalbi hala deli gibi atıyor ve elleri durmayacakmışçasına titriyordu. Sol taraftaki tekli koltuklardan biri boştu. Oturdu ona. Kadını düşündü. Eve gidince polisi tekrar arayıp kendini bilgilendirmelerini isteyecekti. Aradan 20 dakika geçmişti. Fakat hala titriyordu. Kendisine ilk defa bıçak çekilmişti. Nasıl oldu da ilk çekildiği an başlamamıştı kaçmaya, hangi cesaretle hala duruyordu orda diye düşündü. Alkol cesareti. Durağına gelmişti. İndi. Evine doğru yürüdü. Apartmandan içeri girdi. İlk kattaydı evi. Apartmana girdiğinde aşağıya inerek ulaştığın o ilk kat. Kapsını açtı. Evindeydi. Hemen üzerindekileri çıkardı. Dolabından bir bira aldı, sigara yaktı ve polisi aradı. Bahsettiği yerde bahsedilen bir olaya rastlamadıklarını söyledi polis. Ama çevrede aramalar yapılıyordu. Adamlarda araba varsa diye düşündü, çevrede yapılan arama bir boka yaramaz. Hem zaten üzerinden yarım saat geçmişti. Neler olmuştu kim bilir. Düşünmek istemiyordu. Birkaç hızlı çekişle bitirdi sigarasını. Daha doğrusu bitiremedi ama içmek istemedi. Söndürdü yarıda. Bastı küllüğe. Ardından tek bir dikişte indirdi birayı midesine ve yatağına girdi. Hiçbir şey düşünmüyordu. Fazla zaman geçmeden dalmıştı uykuya.
Ertesi gün, gün boyu başına gelenleri düşünmüştü. Aynı zamanda kadının da başına gelenleri. Bir şey olmuşsa gazetede yazılmıştır diye düşündü. Ama olay gece 2’de olduğu için, bugünün gazeteleri henüz yazmazdı. Yarını beklemeliydi.
Ertesi gün erkenden evden çıktı. Gazete almak istemiyordu. Aklından atamıyordu kadını. Gazete almaya korkuyordu. Dolmuşa bindi. Önceki gece bindiği yerde inmişti. Hemen bara yöneldi. Bir şey olmuşsa bardakiler bilir diye düşündü. Hem belki olayları anlatır ve barmene dışarı çıkmadığı için suçu yükleyebilirdi. Belki böylece vicdanı biraz olsun rahat ederdi. Bara gitti. Kapalıydı. Ne yapacağını bilmiyordu. Almalı mıydı bir gazete? Almalıyım diye düşündü. Barın hemen ilerisindeki büfeye doğru yöneldi. Büfenin önünde taburede oturan, sigara ve çay içerek muhabbet eden iki yaşlı amca vardı. Bir anlığına konuşulanları duydu.
“Duydun değil mi olanları?”
“Nolmuş?”
“Şurda ya yanı başımızda iki sokak ötede evin birinde iki gece önce iki adam bir kadını almışlar, sabaha kadar tecavüz edip sonra da öldürüp bırakmışlar evde.”
“Hassiktir.”
Duyar duymaz yaklaştı yaşlı amcaların yanında. “Amca” dedi, “nerden duydun şu söylediklerini?” Yaşlı amca, arkasına uzattı elini. Bir gazete alıp adama verdi. “Nah burada yazıyor işte.”
Adam hızlıca açtı sayfaları. O an zaman durmuştu. Kadının fotoğrafı ve üzeri mozaiklenmiş boğaz… Kırmızı mozaikler.. Kan.. Kadın çıplak.. Kolları morluklar içinde… Yazılanları okuyamadı bile..
Gazete elinden düştü adamın. Arkasına döndü. Yavaşça uzaklaştı oradan. İleride bir bank gördü. Oturdu. Bir sigara yaktı. Keşke’leri düşündü. Keşke, son birayı içmeseydi, keşke sigarasını dışarıda içmeyi tercih etseydi, keşke o ilk gelen dolmuşa binseydi.. Bunlar kızın başına gelenleri etkilemeyecekti elbet ama suçlu da hissetmeyecekti kedini.. Sıradan bir ölüm haberini okuyacak ve katillere sövecekti en fazla. Hem aslında şimdi de suçlu hissetmeyebilirim diye düşündü. “Adamlar öldüreceklerdi beni.” “Kadını tanımıyordum bile”…
Tekrar o ana dönmek istediğini düşündü. Dönseydi ne yapardı? Hiçbir şey. Yine kaçardı. Yaşamak için yine kaçardı.. Hayatta kalabilmek için… Ne kadar düşünse de aslında kadına karşı bir sorumluluğu olmadığını ve birçok şeyi yapmamış olsa bu olanlardan belki de haberi bile olmayacağını.. Ama haberi vardı.. Ve kendini suçlu hissediyordu.. Kendini suçlu hissetmek, suçlu olmaktan daha ağır geliyordu insana. Çünkü suçlu olan, suçlu olduğunun bilincindeydi. Suçlu hisseden ise aynı zamanda potansiyel bir masumdu. Mesele, vicdanı ikna etme meselesiydi ve her iki taraf da bunun için fazlasıyla çaba sarf ediyordu..
Ve işte o an Suç ve Ceza’dan bir parça geldi aklına;
“Raskolnikov uzaklaşırken düşünüyordu ‘Nerede okumuştum… Ölüm cezasına çarptırılmış biri, sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle söylüyor, ya da düşünüyordu: ‘Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı yanımda, o daracık yerde öylece bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşabilsem, Nasıl olursa olsun yaşasam!’ Ne yaman bir gerçek diye düşündü Raskolnikov. Tanrım, ne yüce bir gerçek bu! Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu!”
Ve işte bu, kaybeden bir adamın öyküsüydü… Ölmemek uğruna, yaşamını kaybeden bir adamın..
—
*Bu yazı ilk olarak 19.07.2011 tarihinde benideoku.net adresinde yayınlanmıştır.