Bu kez beni sen bile iyileştiremezsin. Dipsiz bir kuyunun içinde yaralı şekildeyim. Kurtulmamın imkanı yok. Ölmeyi bekleyeceğim. Nerden geliyor bu boş vermişlik? Bu üzüntü, bu karamsarlık? Bu yaşta nereden geliyor?
Kendimi bildim bileli karamsardım. Elimde çayla odamın bir köşesinde kendime bir evren yaratmış onun içinde yaşardım. Hayal dünyamda daha henüz tanımadığım insanlarla arkadaş olmuş onlarla şarkı söylerdim. Saçlarımı tararlar, yemeğime eşlik ederler ve benimle resim yaparlardı. Bazen onları çizerdim. Biri kıvırcık saçlı ve yemyeşil gözlüydü. Gözlükleri vardı. Biraz asosyaldi. Genelde kitap okurdu. Bir tek benimle konuşurdu. Beni çok severdi. Niyonam derdi bana. Sevdiğim, sevdiceğim.
Genelde o bir köşede oturup kitap okurken ben resim çizerdim. Mutfakta yemek yaparken sandalyede otururdu. Onu severdim ve gerçek hayatta bulacağımı düşünürdüm.
Bir gün hiç farketmeden onu bulduğumu fark ettim. Saçları dalgalı değildi. Düzdü ve uzundu. Gözlüğü yoktu. Saçları kahverenginin en güzel tonuydu. Kitap okumayı o kadar da sevmezdi ve sürekli konuşurdu. Gülümserdi. Tek ortak özellikleri ikiside beni çok severdi.
Fakat yavaştan hissettiğimde dibe batıyordum. Artık beni kimsenin kurtaramayacağını biliyordum. Çünkü büyümüştüm ve hayal dünyamdan çıkmıştım.
En acıtanı ise artık hissedemiyordum.