İşte başlıyorum. Size şimdi aslında hepinizin bildiği gerçekleri bir de benim ağzımdan dinleme fırsatı sunacağım. Baştan uyarıyorum, tereddütü olan arkasına dahi bakmadan defolsun burdan. İlk katman da ayrıldığına göre başlayalım. Gerçi neydi ilk katman biliyorsunuz dimi. İlk pes edenler. Yangından ilk kaçanlar gibi düşünün. Darbe var desek bankalara ilk koşacak isimler bunlar. Evhamlılar, tırsaklar ama kendilerine göre garanticiler. Ben attığım adımın yere değmesini isterim derler. Ona buna yorum yapmayı da severler ama korkarlar yorumla karşılaşmaktan çünkü prenses gibi yetişmişlerdir. Neredeyse sıfır hata ile. Sıfır çile demiyorum dikkat edin. İlla ki bu hayat onlara da zorluklar getirmiştir. Ama onlar hep kendilerini güvende tutarlar. Tek iyi yönleri çok başarılı olamazlar ve yüksek mertebeler başkalarına kalır. Mesela riski sevenlere. “Risk everything” diye dolanırlar ortada. Hiçbir şeyi takmazlar. Kendilerini hiçbir şeyin üzemeyeceğini söylerler ve sonra bir objeye köle olurlar. Kız, para, makam… Bu yanlış felsefeleri uğruna kimi zaman okullarından olurlar kimi zaman ailelerinden. Akılları başlarına geldiğinde ise tüm varlıklarını bir hiç uğruna kaybetmiş olurlar. Diğer bir sınıf ise zübbeler. Benim tabirimle ise piçler. Para kaynağının üzerinde doğmuşlardır. Özenerek yaşarlar diğer insanlara. Hep çalışmadan en iyisi olma çabası içindedirler. Kendi iyi gün dostları vardır etraflarında. Parası ya da gücü için yanında olan sözde arkadaşları. Gün gelince hepsi birer birer ayrılır. Kimi karşı masaya geçer rakibi olur. Kimi oyun dışı kalır. Kimisi de kendinden sonraki oyuncuların içinde bulunabileceği bir çatı kurar. Hayatını zevke adamışlar var. Sadece anlık zevklerle beslenebilen vampirler gibi. Av önemsemeden avlanırlar. Sonunda ise zevk alamaz hale gelirler. Yavaş yavaş çürüyüp ölmeyi beklerler. Gösteriş için yaşayanlar var. Ben merkezli hayatlarından kafalarını kaldırmak zorunda kaldıklarında çok sinirlenirler. Çünkü o kalkan boyun geri daha büyük bir hırsla iner. Bu felsefe de zarar verir insana. Kulaktan duyma yaşayanlar var. Bence onlar birer piyon bile değil aslında. Kendi fikirleri yok kendi düşünceleri yok ürettikleri yok. Kıyıya vuran bir dalganın kumsala yaptığı etki kadardır etkleri dünyaya. Etkisi yok ama olmazsa olmazlar. Bir de ben gibiler var. Her sabah doğduğu güne beddua eden. Nefes alıp vermeyi işkence olarak gören. Mutlu sonlara ölümü yakıştıran. Zıt karakterliler. Muhalefet olmaya bayılırlar. Söylediğiniz şeyin doğru olduğunu bilse bile sırf haksız çık diye sabaha kadar aksini savunabilirler. Duygu hissetmezler. İnsanların duygu dedikleri şeylerle oyun oynarlar. Ağlaması gereken yerde gülebilirler. Kendilerini bir insana sevdirip o insanı terk edebilirler. Arkalarına bile bakmadan giderler. Çünkü bir şeyler sözde canını yakmıştır onların da ve asla düzelemeyeceklerini düşünürler. Korkusuzca yaşarlar. Aptal gibi ölürler. Yalan söylerler. Doğruyu unuturlar. Unuttururlar. Doğruyu umursamazlar. Kendi doğruları vardır. Onların kitabına göre yanlışları da vardır. Üç büyük günah gibi asla affı olmayan şeyler. Yorulurlar yaşadıkları hayatın zor ve mide bulandırıcı olduğunu düşündükleri için. Tıpkı şu anda yorulduğum gibi…