Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
Şükrü Erbaş
I
Evet, evet ben de geçtim bu dünyadan
Görseniz, ayak izlerimden tanırsınız beni
Bulutlar taşıdı yalnızlığımın ağır yükünü
Ben kimsesizler limanında bekleyen
Kimsenin tanımadığı karartıydım oysa
Kimse gelip sormadı, kirpiklerimin neden ağardığını
Ben de geçtim bu dünyadan kimsenin haberi olmadı.
Yürüdüm yıllar boyu yalnızlık limanında tek başıma
Kimselere aldırmadan, taşıdım omuzumda mavi beyaz gökyüzünü
Bulutlarım kasvetliydi benim, griydi
Görseydiniz nasıl korkardınız
Yağmur olup yağdığım zaman, kimsecikler kalmazdı etrafımda
Gerçi, ben açık ton bir maviyken de kimse yoktu etrafımda
Aldırmayın ne olur söylediklerime
Siz de gitmeyin
Siz giderseniz kim bilecek
Benim sararıp kopan bir yaprak olduğumu
Bir köşeye süpürülüp tek başıma ölümü beklediğimi
Ben dünyadan geçen saklı bir rüzgardım oysa
Kimseler hissetmedi beni.
Ben de sevdim gülüşüyle binbir çiçek açtıran birini
Yüreğim avucumda koşar adım gittim bütün yolları
Ayak izlerimden tanırsınız dedim sizlere
İyi bakarsanız, yanında kan damlacıkları görebilirsiniz
Sonsuz ömrümün sonbaharıydı
Geçip giderken ömrüm ben bir tek onu sevdim.
Ben onun kalbine basıp yükseldim gökyüzüne
Tutup güneşi doldurdum onun şarap bardağına
Dolunayı meze ettim bütün aşıkların önüne
Ama;
O da görmedi beni
Ve ben sözün derinliğine hapsoldum
Onun için ben
Onun için ben
Hiçbir şeydim, ne yazları kar yağdıran
Ne de sonbaharda çiçek açtırabilen biriydim.
Ne olur siz de gitmeyin.
Şiirlere hapsolmuş birini siz de terk etmeyin
Söylenecek sözüm kalmadı
Kurudu dilim damağım
Konuşmak gelmiyor içimden
sadece yazmak
Bilin diye
Bu dünyadan nefesi perde kımıldatmayan biri geçti.
II
Yadırgamayın beni ne olur
Görseydiniz onu siz de severdiniz
Onun yokluğunda yalnızlığın en sağlam sığınak olduğunu bilirdiniz
Eminim siz de severdiniz onu.
Herkes sever onu
Beni
Kimse sevmez.
Ne çok bindim Üsküdar vapuruna akşamları
Binlerce insanın arasında kimse saçlarımı okşayıp
Dinlemedi beni
Kimse dokunduğunda bana onun gibi kaynatmadı göz pınarlarımı
Siz nerden bileceksiniz ben yazmasam
Onun güzelliğini
Ve siz nerden bileceksiniz
Benim yalnızlık gemisinin kaptanı olduğumu.
Ben gelip geçerken bu dünyadan onun güzelliğini siz hatırlayacaksınız.
Galata’da rastgeliriz belki birgün sizinle
Sararmış bıyığımdan tanırsınız beni
Onun yokluğunda ne çok sigara içtim
Belki hasta olurum da yüzümü avuçlarının arasına alır diye
Hastalanmadan geçtim bu dünyadan
Bunu bile bana çok gördü yaradan
Kimseye kızgınlığım yok
Size de kızmıyorum
Görseniz beni siz de yanımdan geçer gidersiniz
Siz de sevmezsiniz beni.
Ben geçtim bu dünyadan
Sevmeyi öğrendim, aşkı tattım
Ben bir tek sevilmeyi yaşayamadım.
Gecenin koyu maviliğinde kaybolan biriydim ben
Sizlerden birkaçını gördüm
Selam verdim duymadınız
Biri tuttu elinizden çıkardı sizi
Beni
Benikimse çıkarmadı bu yalnızlık kıskacından
Kısılıp kaldım
Ve ömrümün sonu geldi güneşin peşinden koşarken
Bu dünyadan ben geçtim o bile anlamadı.
Söz söylemek, betonu dövmek gibi
O kadar boş, o kadar çaresizce
Kimsenin kulağında asılı kalan bir sözüm olmadı benim
Ben bir tek onu sevdim, onda tükettim saklı hazinemi
O yüzden görürseniz beni bir akşam üstü Kadıköy’de
Ayıplamayın fakirliğimi
Ben onda bıraktım bütün yağmurlarımı.
III
Siz görmediniz ama ben de yaşadım bu dünyada
Ne uykular uyudum, siz olsaydınız korkardınız
Rüyalarım oldu benim, gerçek olmayacak kadar güzel
Siz bilemezsiniz benim rüyalarımın gül ağacına can suyu olduğunu
Evet, evet
Yaşadım ben
Taksim’de yalnızlığımı gezdirdim yıllar boyu
Laleli’de bir tramway durağında dövdüm yalnızlığımı
Şişli’de caminin içinde uzadı sakallarım
Ve bir meyhanede unuttum ben kendimi
Dönüp bakmadım bile ardıma
Siz gördünüz mü beni
Bir meyhanede dost sohbeti arasında.
Görseydiniz tanırdınız mutlaka.
Yalnızlık ağır bir ağırlık omuzlarımda
Günden güne çıkan kamburum sırf bu yüzden
Eğer birgün görürseniz beni Galata Köprüsünde
Onsuzluğun eğdiği boynumdan tanırsınız
O kadar ağır bir yük ki siz olsanız taşıyamazsınız
Ben bir ömür boyu taşırım
Birgün görürseniz beni sakın almaya kalmayın
Onun hatıralarını benden
Hatıralar olmasa insan nasıl yaşar
Nasıl hayal eder sevdiği kişiyi gelinliğin içinde
Siz,
Siz hiç kokusu maviye çalan birini sevdiniz mi
Nefesi binbir baharat
Teni yaşanmamışlıkların en güzeli olan birini
Sevdiniz mi siz hiç, söyleyin
Sevmiş olsaydınız tanırdınız beni
Geçmezdiniz yanımdan Taksim sırtlarında.
IV
Ben geçtim bu dünyadan, siz görmediniz
Yalnızlık treni kalkardı sirkeci garından akşamüstleri
Sakallarım gökyüzüne uzanırdı benim
Ve bir tek ben binerdim o trene sakallarımı gökyüzüne bağlayıp
Siz hiç gördünüz mü beni
Sakallarımla bulutları taşıdığımı
Görseydiniz tanır mıydınız
Bir akşamüstü yıldızlarla dolu saçlarımı.
Tanımadınız, geçip gittiniz yanımdan usulca
Ben cebinizde düşen umut tanelerini alıp döktüm
Papatyaların üzerine Sultan Ahmet pazarında.
V
Benigördünüz mü geçen yüzyıl boyunca
Bir odaya hapsolmuş biriydim ben
Sesim sizin çığlıklarınız arasında eriyip kayboldu
Duymadınız beni.
Yaşadım ben de sizin gibi
Sevdim, hem de nasıl
Siz olsanız benim gibi sevemezdiniz.
Benim gibi koşamazdınız ona giden yolları usul usul
Ve siz bilemezsiniz ona dokunmanın
Hangi mübârek dinde kutsal olduğunu.
Kırmızı bir ateşin kıyısında oturan biriydim ben
Sizler su taşıdınız benim yanan hasretim üzerine
Bilmiyordunuz
Onun kurak topraklarda açan bir çiçek olduğunu
Bilseydiniz, bırakır mıydınız onu bana
Bilseydiniz…
O kadar çok söyleyecek sözüm varki
Dünyadaki hangi dil tercüman olur bana
Kim alır götürür benim şiirlerimi kendi diyarlarına
Paris’te bir akşamüstü okurlar mı şiirlerimi aşıklarına
Yoksa bir bedenin ısınmasına mı yarar yazdıklarım
Onlar da mı duymaz beni
Anlamaz mı sizler gibi.
Siz de bırakmayın beni ayrılık sarkacında
Gitmeyin ne olur
Aldırmayın söylediklerime
Siz anlamazsanınz beni
Kim bilecek
Ben ağladığımda İstanbul sokaklarına yanlnızlık yağdığını
Ve kim hatırlayacak
Benim bu dünyadan geçtiğimi.
Eylül-Ekim ’15