Herkes ayrı bir telden çalıyor. Usuller, makamlar birbirine girmiş; akıllara zarar bir musiki çalıyor meyhanelerde. Ayşe, Fatma, Hayriye’ler de şimdi çiftetelli oynuyor. Onlar eğlensin bakalım. Biz de karpuz kabuğundan AVM’ler yaparız. Sonra da rezidanslar. Her yer rezidans ve AVM dolu. Bunun hakkında belgesel çekmek istiyorum. Ama ne param var ne de ekibim.
Hadi parayı ve ekibi bulduk; izin alması var bazı yerlerden. Herkes öyle anlayışlı değil ki. Derdini kırk katıra anlatsan çoktan iş çözülmüştü. Ama senin gibi insan evladına derdini anlatamıyorsun işte. Ne acı. Bir sürü dilekçe yazıp imzalayacaksın, sonra ilgililere vereceksin, onlar da sözüm ona onaylayıp işleme koyacaklar. Tabii, halamın da bıyığı olsa amcam olurdu. Ninemin de sakalı olsa dedem olurdu. Hep aynı musiki.
Arkanda çevre olmayınca yalnızsın işte. İyi yalnızsın. Güzel yalnızsın. Özel yalnızsın. Yangın var içinde. Sığınacak yer arıyorsun, bulamıyorsun. Bir anlık öfke ile karar veriyorsun. İstisnasız yazım hataları yapıyorsun, öfkeni atmak için karaladığın kırk satırda. Ve virgülü yanlış kullanıyorsun her seferinde. Virgül demek, senin için belirsizlik demek. Çaresizlik ve hatta ölüm sessizliği demek. Virgül, daha hiçbir şeyin bitmediğini haber veren bir çığlık demek senin için. Bu nedenlerden ötürü yanlış kullanıyorsun o lanet olası virgülü. Ah İstanbul ah! Hep senin yüzünden lan belgisiz zamir! Ve senin yüzünden ey gri Ankara!
Ey sen, katır gibi haşin olan ve kırk katır gücündeki çok mükemmel post-modern insan! Hadi kal bakalım o ”sarı odalar”da kalabilirsen. Ben kalamadım. Çünkü su katılmamış yalnızlık kokuyordu o sarı oda. O sarı renkli duvarlardan, kerih bir yalnızlık kokusu yayılıyordu havaya. Soludukça boğuluyordum. Sen de boğulursun inan bana. Sığınılacak kağıttan bir kale aradım o yalnızlık kokusundan kurtulmak için. Ama bulamadım. Çünkü darmadağın edeceklerdi o kağıttan kaleyi. Baştan başa yazım hatalarıyla doluydu o kağıttan kalenin harcı. Ha yıkıldı ha yıkılacaktı bu yüzden. Adamın biri kitap okurken ölmüş, neden? Çünkü satır başına gelmiş. Neyse, bu kadar yeter laf ishali yaptığım…