Gozunu actiginda kuslarin insani baska diyarlara goturen seslerini isitti ilk. Kus sesleriyle uyanmak… luks muydu acaba simdiki dunyada?
Yatakta debelendi bunlari dusunurken. Yaninda uzanmis vucuda bakti bir. Hissetmedi. Telefonuna uzandi. Ruhunu teslim etti.
Ne kadar vakit gecti bilinmez…Ama ayaga kalkmisti sonunda. Mutfaga dogru yurudu. Kahve makinesini temizledikten sonra su ve kahve koydu, makineyi calistirdi. Mutfak masasinin uzerinden bir muz kapti ve televizyonun karsisindaki kanepeye birakti kendini. Gozu yine telefonundaydi. Sanki telefonu bir leviathandi; ona karsi gucsuzdu. Mutfaga geri gitti, kahvesini aldi, yudumlamaya basladi. Pencereden disari bakti, komsusunu bahcesi ile ugrasirken gordu. Bahceyle ugrasmanin nasil olabilecegini dusundu. Kendinde herhangi bir isle yeteri kadar ugrasabilecek bir sabir oldugunu dusunmuyordu. Asab…Asabi bozuktu genelde.
Telefonu duydu bir anda. Mail gelmisti bunlari dusunurken. Leviathan kolesini cagiriyordu. Bakti telefonuna…Sonra bir numara cevirdi. Patronuydu…
Istifasini vermisti sert bir dille. Artik issizdi. Hayatini adadigi neredeyse her seyin bitisi sadece dakikalar surmustu.
Son 10 senesini paylastigi vucud hala yataktaydi. O kadar gurultu yapmasina ragmen uyanmamisti. Yatak odasina gitti. Uzerini degistirdi. Yuruyuse cikti.
Kus sesleri her yerdeydi; bedenini, beynini, kimligini, her zerresini kusatiyordu. Ucmak nasil bir seydir acaba diye dusundu. Sonra kulakligini takti, hafif bir muzik acti. Kuslara rakip cikartmak gibi bir niyeti yoktu, sadece kus seslerini daha muzikal bir sekilde tuketmek istiyordu. Ah su insanoglu, her seye mudahele etmek istiyor…
Oyle yurudu saatlerce…saatlerce…
Hayati dusundu. Cevaplari dusundu. Bulamadi. Yoktu kendisinde bir cevap. Diger insanlari dusundu. Onlarda var miydi peki? Ne fark eder, dedi, varsa bile paylasilacak bir sey oldugunu sanmiyordu.
Eve dondu. Vucut hala kipirdamamisti. Yanina uzandi. Telefonunu eline aldi ve polisi aradi:
“Bir cinayeti ihbar etmek istiyorum.”