Yine kızıl bir akşamüstü gözlerimi yakarken
Bir fincan çayın buğusunda gülümsedi hayalin…
Ayak seslerini duyarım bu vakitler geldiğinde
Haydi dersin, düş önüme bakalım tembel adam
Şimdi birlikte su verme zamanı sardunyalara,
Kurumuş yüreklere, çatlayan dudaklara…
Gölgelerde gizli saklı konuşmalarımız uçuşur
Giderken yaktığın mektupların külleri gibi…
Deli hallerime kızarken bile güler kahve gözlerin
Susarsın, bilemem içinde ne fırtınalar estiğini…
Kızıl bir akşamüstü aldı seni götürdü uzaklara
Yoksun artık bu bahçede, çok güz yaşadım,
Çok şiir yazdım, ama değişmedi mevsimler
Oysa bir bahar dalı için neler vermezdim!
Dar zamanlarda sevmelerin heyecanını,
İçimdeki çocuğun seninle özgür olabildiğini,
Şiirlerin aşk için daha çok satıra ihtiyacı olduğunu,
Mutlu anların vazgeçilmezliğini senden öğrendim…
Eski bir tahta salıncakta, gıcırtılar eşliğinde
Söylediğimiz şarkıların unutulan sözlerini,
Ellerinin terini tenimde hissettiğim anları,
Yaşamıma girdiğin o günü… Çok özledim…
Ferhat AĞAOĞLU