Kızıl saçları vardı kadının.Dans ederdi ateş her bir kıvrımında.
Bakmak bile içinizi ısıtırdı.
Sıcacık.
Ruhunun aksine…
Bütün vücudu acı içinde kıvranıyordu.
Canı yanmıyor,donuyordu.
Ruhu soğuktan,sessizlikten,yalnızlıktan donuyordu.
Keşke diye düşündü kadın.
Elindeki çakmakla ruhunun buzlarını eritebilseydi keşke.
Keşke bir günahkar olsaydı ve
En sıcacık cehennemlerde yansaydı ruhu.
Sadece bu kadar üşümeseydi.
İçindeki donmuş ruhu taşımanın ağırlığıyla kalktı ayağa,çalışmaya başladı.
Ressamdı kadın.
İçindeki soğuğu ah bir resmedebilse,kağıda akardı belki soğuk.
Yapamadı.
Nasıl yapacaktı ki?
Ufak kar taneleri yeter miydi o soğuyu tarif etmeye?
Buzlar?
1.BUZ
Yetmiyordu hiçbir sembol tarif edebilmesine.
Sıcak,çok sıcak bir ülkeye gitti bir gün kadın.
Sıcak,çok sıcak bir adamla evlendi.
Eritirdi,belki,ruhundaki buzları adam.
Ruhu sıcak olan bu adam sevdi kadını,kızıllığını.
Belki sadece kızıllığını…
Kadının saçlarındaki ateş adamın ruhundaki ateşe kur yapar gibiydi.
Kadınsa adamı görünce korktu.
Bu korkunun buzları eritebilecek olan ateşten kaynaklandığını düşündü kadın.
Adamın yanına gitti.
Attığı her adımda canı yandı.
Acıyı hissetti kadın fütursuzca.
Bir nefes uzağında durdu adamın.
Sustular.
Hislerini karşılayabilecek kelime yoktu zaten kelime dağarcıklarında.
Aynı hisler,farklı diller…
Gerek var mıydı ki zaten konuşmaya,
Aynı tecrübeleri paylaşmak,
Zamanın akarken zedelediği aynı havaya ortak olmak için?
Adam kadının kızıl saçlarına dokundu.
Kıvrımlarındaki tutkulu ateşi hissetti.
Kadının içindeki buzul diyarından habersiz kabul etti kadını.
2.BUZ
Aynı evde yaşadılar,aynı yatağı paylaştılar.
Adamın bariton sesini hiç duymadı kadın.
Anlamayacak olsa,önemsiz hatta kötü bir kelime bile olsa,
Duymak isterdi.
Adam hiç merak etmedi kadının sesini.
Tutkuyla bağlandığı kadının,
Hayatına,Konuşmasına,kişiliğine dair hiçbir şey bilmek istemedi.
Korktu adam.
Tutkusunu kirletebilecek her özelliğinden,her anısından kadının.
Kadın mutluydu.
Henüz birazcık bile eritememiş olsa da buzu,
Yangın vardı.
3.BUZ
Henüz,kadının saçlarının kıvrımlarındaki mistik dans,
İyileştiremeden adamın ruhundaki yaraları,
Henüz eritemeden,kadının içindeki buzu,adamın yangını,
Zaman hiç acımadan tahrip etti,
Buldukları tek çözümü.
Zaman farkındalık sağladı iki acınası ruha da.
Adamın yangını eritmiyordu buzları,
Aksine,kadının buz kütlesindeki,farkına varamayacağı kadar küçük ısıları sömürdü.
Adamın yangının kaynağı bu olmalı diye düşündü kadın.
Sömürüyordu diğer ateşleri utanmazca.
Peki ya kadın?
Adamın tutkunu olduğu kızıllığı aldı saçlarından zaman.
Böylece ayırdılar yollarını,
Birleştirdikleri gibi sadece hissederek.
4.BUZ
Düşündü kadın,hatırlamaya çalıştı,
Sıcak hissettiği tek anı.
Doğduğu anı.
Dünyanın en sıcak,en güvenli yerinden acımasızca koparıldığı anı.
Ve soğudu koparıldığı mabed onu atınca.
Öldü.Belki onu sıcak hissettirebilecek olan tek varlık.
Isısını korumayı öğretecek olan tek şahıs.
Hiç o kelimeyi kullanmadı kadın.
Hiç öğreten de olmadı zaten.
Okuduğu kitaplarda bile fark etmedi kadın anlamını.
Sıcaklığın temel kavramını öğrenemese de,
Soğukluğun temel kavramını öğrendi kadın.
“BABA”
Hayatının en ufak bir kısmına bile dahil olamadığı bu adamı,
Gözlemledi kadın sessizce.
Uydu rolüne,yapması gerekeni yaptı.
Yapmaması gerekeni yapmadı.
Sonra soğukluk babanın vücudunu da kapladı.
Aşındırarak akıp giden zamana karıştı baba.
EN SOĞUK BUZ
Kuzeye gitti kadın.
Vücudunun,ruhundan daha soğuk hissedebileceği yere kadar kuzeye…
Çünkü insanların,kendinden alçak insanların yanında yüksek hissetmesi gibi,
Sıcakmış gibi hissedebilirdi o zaman ruhu.
Ve vücudunun donmaya başladığı yerde bile,
Üşüyemedi vücut,ruh kadar.
Yürüdü kadın saçlarının renktaşı yollarda.
Bembeyaz.
Yoruldu kadın,buz tutmuş bir nehrin kenarında.
Nehirde gördü aksini.
Artık vücut da ruha benziyordu.
Soğuk,yaşlı ve yorgun.
Kadın,dayanabildiği kadar dayandı soğuğa.
Ve onu götürmeye gelen zamanı,selamladı başıyla.
Elleri buz tutmamış olsaydı resmedebilirdi kadın.
Soğuğu değil.
Parçalanan ruhunun,parçalanma sırasındaki enerjiyle nasıl ısındığını…