Yazı başlığı istemeden bir emir kipi oldu, konuşma sus dermiş gibi! Sus desek susar mı ki?
Elbette ağzı olan konuşacak.
Ankaralı Turgut’ta “Kimisi kıskançlık yapar, kimisi paraya tapar, kimi de yanlış yola sapar;
Ağzı olan konuşuyor” diye sahne alıp göbek atmıyor mu?
O bir sanatçı, elbette saz da çalacak göbekte atacak.
Ya sanatçı olmayanlar?
Onların da ağzı var diye 7/24 konuşmalı mı?
Gerçi papağanlar da konuşuyor ya!
Esas olan konuşma değil, sözün derinlik ve içeriği…
Bir insan neden çok konuşur?
Çok konuşan insan makbul ve de çok muteber insan mıdır diye merak ettim ve küçük bir gezintiye çıktım.
İtiraf etmeliyim ki çok konuşmayla ilgili ilginç deyimler karşıma çıktı.
Mesela “İnsan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur” muş!
Demek ki “Dinlemekten akıl, söylemekten pişmanlık doğar” sözü ona omuz vermek için dünyaya gelmiş.
Bir başka deyimde de “Söylediklerinizi duyurmak için, hiç kimsenin kolundan tutmayın, çünkü insanlar sizi dinlemeye istekli değilse, onları tutacağınıza çenenizi tutun” önerisini getiriyor.
Bu deyim her gün, her platformda, mikrofonunun başına çöken, rızası var mı yok mu demeden kafa ütüleyen çırağa hatırlatmıyor mu?
Gülümsediğinizi, hatırlatmaz mı dediğinizi işitiyor, yaka silktiğinizi de hissediyorum.
Yıllar önce “El yarası onar, dil yarası onmaz” diyen atalarımıza inat yıkıp dökmek, kırmak incitmek neden diye sormayacağım.
Bir dönemin Veli’lerinden Hacı Bektaş-i Veli “Eline, Beline Diline Hâkim Ol” demişti!
Her fırsatta çenesi düşenlerin, konuşmaktan helak olanların altın değerindeki sözlerden alacakları mesaj yok mu?
Çok konuşmanın matah bir şey olmadığını anlamak için bir insanın müneccim mi olması gerekir…
Kendi kendime bunları düşünürken “İnsan şişirilmiş tulum gibidir, ağzını açınca söner” deyimi, yolumu kesti, kolumdan çekti, beni de unutma yaz diye sıkı sıkı tembihledi.
Nasıl unuturum?
Sözdeki şu derinliğe bir baksana!
İnsan her attığı kulaçta, sözün derinliğinde kayboluyor, sığ suda yüzülemeyeceğini daha iyi kavrıyor.
Bir kere daha şahit oldum ki,” Atasözü, Deyim ve Özlü Söz” lügati Türk tarihinin ihtişam ve kültür zenginliğine 21. yy şahitlik ediyor.
Bu cümleden sonra,”Türk’mü Var “diyen; Türk’ün Milli kimliğini ayakaltına alanların kulaklarını çınlatmak, okurlara ait bir keyfiyet!
Çok güzel atasözlerimiz, deyimlerimiz, özlü sözlerimiz keşfedilmeyi, yeri gelince kullanılmayı bekliyor.
Hepsini bir anda paylaşmak takdir edersiniz ki zor.
En iyisi,
“Ey İnsan Kaf Dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var; üzdüğün kadar üzülürsün.” diyen, Mevlana Celalettin Rum-i Konuş(!)maya son noktayı koysun ::))