Biz; ayrımcılığın en üst noktasını hayatının her anında görmüş insanlarız.
Beyaz tebeşirimizle yere çizdiğimiz karelerde seksek oynarken karşılaştık ilk kez adını dahi bilmediğimiz o mide bulandırıcı davranışla. “Kardeşin sayılır.”lar yaktı ilk önce canımızı. Sonra aynı sırayı paylaştığımız arkadaşlarımızdan duyduk ilk defa o değişik kelimeleri. Sessiz söylediklerinden belki de eve gidince soramadık ailemize ‘ayıptır’ diye. Arkadaşımıza kızmasınlar diye.
Futbol oynayamadık mesela ilkokul 5’ten sonra. “Büyüdün! Genç kız oldun! Erkeklerle oyun oynayamazsın!”lar kondu önümüze. Sorgulamadık. ‘Kız gibi davranmak’ ne demek onu sorguladık sadece. Neden ‘İnsan gibi davran’ değildi? Ne farkı vardı kız olmanın?
Toplumdan ötekileştirildik her zaman. ‘En büyüğümüz’ sıfatındakiler sokağa çıkmamıza kadar karıştı yeri geldiğinde. ‘Çocuk doğurmanın’ ayıp olduğunu düşünür olduk ‘3 çocuk’ diye bağıran adamın hamileyken sokakta gezilmesini ayıplayan adamları olduğunu öğrenince.
Mezuniyetimize alacağımız eteğin boyunu düşünür olduk ‘kısa mı?’ diye. Yazın sıcakta kavrulan erkekler şortlarıyla gezerken, kot pantolonlara mecburduk etraftaki aç gözlü insan görünümlü hayvanlar bakıp da laf atmasın diye.
Kırmızı ruj sürersek, hakkımızda kötü konuşurlar dedik de sürmedik adamların(!) şalvarla gezdikleri mahallede.
Dönüp de sorgulayamadık hiçbir zaman. “Sen şalvarını giyersen, ben de şortumu giyerim!” diyemedik.
Biz daha küçük kadınlarken, iş hayatında, sporda, istenmediğimizi fark ettik. Eğlenemezdik. Gece 12’den sonrası bizim için tehlikeliydi her zaman. İster 18 yaşında ister 38 yaşında olsun; o saatte dışarıda olan bir kadın, ahlaksızdı. Dizini kırıp otursaydı evinde. O zaman kırılmazdı dizleri belki de.
Suçun boyutunu hafifletici unsurlar da bunlar oldu onların gözünde. Tek cümlede söyleyeyim: “Hava karardıktan sonra sokakta olursan, bir de mini eteğin varsa üzerinde, bir de ruj sürmüşsen en kırmızısından, tek başınaysan üstelik, namus yoktur sende kadın! Tecavüze davetiye çıkarmışsın sen!”
Ne ilk ne son. Dünyanın hiçbir yeri yoktur tecavüze, tacize uğrayan bir kadının olmadığı. Bir de elleri titremeden, kırpmadan gözleri paramparça eden, yetmeyip yakan…
Elimizde olsaydı da biz kadınlar yakıp yıksaydık bu ülkeyi. Pisliği akıtana kadar, temizleyene kadar adileri; sıksaydık her toprağın boğazını karış karış.
Taptığım adamın kurduğu ülkeden böylesine tiksinmeseydim. Cinayetin, tecavüzün ne olduğunun bile bilinmediği bir yer olsaydı yaşayacağımız.
Hemcinsleriyle anlaşamayan kadınların birlik olduğu en güzel ve en acı nokta işte! Milyonlarca kadının bedduasını üzerine alanlar, küçücük bir kadına yaptıklarından utanmayanlar daha ne kadar nefes alacak acaba?
Kadınlara verin onları.
Boşverin siz zindanları, mahkemeleri.
Biz;
Tırnaklarımızla kazırız onun derisi.