Oysaki ben seninle zuhur kenti değil; huzur kenti istemiştim. Bir baktım yoksun, zuhur eden kimsesizlik huzur zannedilen bizi yok ediyor. Bir baktım yoksun, çoksun zannettiğim yanılgılar habire bizden ayrılığı doğuruyor. İsimlerini koymak hakkını bile bulamıyoruz birbirimizde; aşk cesaret ediyor ve birinin adını orospu hasret diğerinin adını ise zifiri pezevenk koyuyor. Bizden nice kopuşlar servete konarken kandığımı sanmadığım ama hep seninle dolu olduğum aşk uyuşmazlığı kanımı çekiyor. Kanımdan sivrisinek darbeleri geçti sanıyorum, ben bir yana; sensiz ışıklar binbir yana benden ayrı saçılıyor.
Zuhur kentimin huzur müsveddesi; seni kaleme almayı öğrendiğimden beri bana tüküren kâğıtlarımın haddi hesabı yok. Mademki sevmek için beni benden alman gerekecekti, aldın ve sevebilmeyi öğrenseydin işte. Nerede iki gözüm? Senin ben direkt aşk yeşilin nerede? Sadece beni görecek, sadece beni sevecek, sadece benimle yaşlanacak cesaretin nerede? Kayıp aramıyorum; hiç olmayan bir şey kaybolmaz ki zaten. Sende hiç bile yoktu; piç gururunun göstermelik gülücükleri bile yerlerde… Şimdi bas ve git! Üçe kadar sayacağım dört dersem ve dörtten önce aşkla üstümü ört diyebilirsem kâğıdım yerine sen tükür bana, gökten yağmur yağdı demem, yağmur duası kışımın taksitli ödeyişi sayarım.
Haydi terbiyesiz yâr; senden öğrendim ağzı bozuk harplerimi. Sakin dövüşmüyorum seni adam sanmışlığımla; birden önce gidersen namın yürüsün. Sıfır’ı katarsam ve bir değer verdiğimi sanırsan obsesif kompulsif aşkım çürüsün…
Dilara AKSOY