bugün günlerden salıydı.siyah kütlü kız salı günleri tramvay manzaralı sınıfa marmaray aracılığıyla gelir.önden dört veya beş arkadaki sıraya en yakın arkadaşının yanına oturur dersin gelmesini beklerdi.bugün salıydı tramvay manzarası sabitti ve marmaray güzergahı sürüyordu.ders yaklaşıyor yakın hem de en yakın arkadaşı önden dört veya beş arkadaki sırada oturuyor ama onun yanı dolmuyordu bir türlü.kıvırcık uzun saçlarıyla arka tarafında kalan tüm öğrencilerin bakış açısını engelleyen bir kız geliyor arkasından gelen ters bakışları hissedip(bi ihtimal) oradan kalkıyor, ikinci üniversitesini okuduğu bakışlarındaki alışkın ve rahat tavırdan belli olan ve muhteşem yüzyıl dizisinden sonra başlayan sakal fulyasına katılan bir adam oturuyor.belki o dersten sonra da bir çokları gelip o boşluğu dolduramayacakları belli olmasına rağmen oturuyor ve oldukları yerde bir türlü olamıyorlardı.olmazdı zaten belliydi.
beklemek cehennemdir ama beklerim seni!bekledim seni gelmedin bende gitmedim.hem nereye gidecektim ki?
-Augustin? dedim.ona danışacaktım.
-ne?dedi.
-gelmedi.dedim.
-gitti mi ki?dedi.
sustum.ne diyeceğimi bilemedim.böle durumlarda öylece kalırdım. Augustin hep çok bilirdi. Augustin kayboldu ve bende onun olmadığı yerin iki arka sırasına oturdum.kapı açıldı.sesin getirdiği refleksle kafamı çevirdim.siyah kütlü yüzündeki tebessümle bana bakıyordu.ayağa kalktım.yanına gittim ve okkalı bir şamar yapıştırdım.siyah kütlü gitti ve yerine sınıfın en berbat esprilerini yapan çocuk geldi.gülmesinden anlamalıydım.kesin gene birazdan yapacağı iğrenç espriyi düşleyip ona sırıtıyordu ibne.
aşığız amına koyayım fantastik aşk filmi çekmiyoruz.kays’ın türkiye şubeside değiliz.hele hele bizim Augustin kesinlikle sözleri anında tesir eden bir ak sakallı dede değil.her baktığın yerde onu görme mavrasıysa gereksiz bi kuruntu aşk dediğin gözle değil yürekle olur.aşık adam aşığını yanında değil kanında taşır.