…Minimize edilmiş üzüntülerin bir hücresiydim..Sanallıkların hükümdarlığı altında siyah-beyaz olmaya çalışan bir noktaydım..Rengarenk olan işaretlere inat parlamayan mat bir tondum..Çekirdeklere anlam vermeye çalışıyordum,sürekli ben merkezli odaklara karşı gelmekte üstüme tanımıyordum ve nedendir bu egoizm,nedendir bu tatmin olamamış,orgazma uğrayamamış tatavaları..Yoksa bu işin içinde bir ‘G’ noktası mı noksandı yoksa fazlalaşmaya başlayan ereksiyonsuzluk negatifleri mi!?–Neydi ‘Kaf Dağlarını ben yarattım izlenimi,nasıl oluyor da midedeki hazımsızlık ruha sıçrayabilmişti? Varsayalım ki sigara dumanında nötr olma halleri,nikotin eksikliği,kayısı tüketmemek yahut sendromlar dayanışması,hangisi olabilirdi,ne sebebiyet verebilirdi buna!..Şu son yıllarda moda olmaya çalışan sidik yarıştırma kargaşası..Belli kalıplara girebilme yarışı,şablon ve küme matematikseli kadar karmaşa oluvermişti..Kim kimi kapsar,kim neyi içine alır,alan hepsini de almış mıdır soruları,bu soruların yanıtsız kalan yanıltmaları..Fonksiyonsuz beyinlere,olasılıksız ruhlara teğet geçerek dokunuyorum,teknolojik olan dokunmatikvari özelliği olan,tuşları pek bir yeni olan hassasiyet sahiplerine..Hissederler mi acep ateşli dokunuşlarımı,sertlik abidesi olan suratımı görürler mi? Tonlarca balık istifi gibi heyhat! ağa takılanlar erbabı…
…Günaşırı kaçışmakta olan sineklerin vızıldamaları aklımı hep bulandırmıştı zaten..Son kadeh şarabı içmeyecektim. Sanırım filler uçuşmaya başladı beynimde..Ha bir de ‘Kaplumbağalar da uçar’ filminden çok etkilemiştim,fena değildi dram ve ajitasyon..Bu ağa takılan balık istifinden dem vuruyordum bu arada,evet bunlar aslında yemek sofralarına bir aş,içki masalarına meze,diğer canlılara yem olup da giden türler arasında..Aslında bunlar beşeri varlıklardı,kıyısından bir sandalla geçiş yapan beşeri varlıklar..Durum açık ve net,kontrast ayarlarıyla oynanmış gibi yahu,şu canlılar yok mu her ortama ayak uyduran bukalemun gibi gereksizce..Kokuşmuş kalabalığın anlamsız koşturmasıyla bitiyor her gün ve her gün tek düze,tek sıralanış ve tek tabu gibi..Ayık olduğumu idrak edebildiğim vakitlerde şu insanlık müsveddelerini,Japonların ahanda son harikaları dedirten robokoplara benzetirim hep,bundan alıkoyamıyorum kendimi..Oran ve orantı mevzusu,sağlamalar da sağlama çekilmiş durumda..Bense bir otelin odasında,yine barın birinde ağıma takılmış çorap fetişi bir sürtükle beraber geçirmekteydim,arada patlatıyordum karizmamdan bir hit parça,arada ayaküstü duvara işer gibi yazıyordum yazılarımı siyahlara bürünmüş pek ama pek duyarlı olan anarşistlerimiz gibi! Uyumak üzereydim,soyulmuştum sanırım medusayı andıran bir seks işçisi tarafından(!).Ve böyle bir şeydi sanırım manifesto kırıntısından medet ummak…