Yine bir dostu aramıştı bizim şairi.Arkadaşının doğum günüymüş ona çağırılmıştı.Hazırlanmaya başladı bizim şair.
Sürdü gülümseme dolu boyalarını .Ve defterini her zamanki dolabına koyarken yine her zamanki gibi bir kaç mısra
karaladı kuruyan mürekkebi gözyaşlarıyla ıslatarak.
Vakit tamam ve şair oradaydı.kahkahalar atıp insanların yüzlerinde samimiyetsiz gülüşler savuruyordu .Evet o aynı
zamanda bir palyaçoydu.Hem de çok iyi bir palyaço.Sarı saçlı biraz kilolu ve kap kara gözleri vardı.Yüzü daha tazeydi.
Kaşları hep çatık olmasına rağmen insanları görünce hemen tebessüm ederdi.İnsanlarla pek konuşmazdı.
En güzel cümlelerini insanlar yerine defteriyle paylaşırdı.Gece ilerlemiş program bitmiş ve bizim şair her zamanki
gibi işini çok iyi yapmıştı.Kıyafetlerini çıkarıp makyajını temizlemesine rağmen yüzündeki samimiyetsiz
gülüşü hala atamıyor aynadan kendi gülüşünü seyrediyordu.Bizim şair her zaman yanında taşıdığı defteri çıkardı ve
gece çıkmadan önce yazdığı mısraları okudu ve birden duraksadı.arkasına yaslandı ve tavandaki loş ışığın
oluşturduğu gölgelere daldı.
Mısralar aynı şöyleydi:
Bir şehir magandasıyım düş bahçelerimde
Etrafa kurşunlar saçıp kahkahalar içinde ağlıyorum
Meydan okuyorum tüm yalnızlıklara
Ve artık dilim varmıyor neşeli türküler söylemeye …