“Matematiği harf notundan ibaret görmek…”
Matematiğe yapılan en büyük zulümdü bu… Yıllarca sevilmedi, istenmedi, hatta nefret bile edildi, haksız yere çok dayak yedi. Bir insan, bir bilim dalından neden bu kadar nefret eder ki?
Dilediği harf notunu alamadığında neden tüm suçu matematiğe yükler, “zor” olduğunu, çözmeyi başarmanın asla mümkün olamayacağını söyler? Aslında, bunu söyleyende de değildir suç. Suç, o notu verende, o notu verdiren sistemdedir.
Çünkü “Matematik” dediğin; bir havuzun kaç saatte dolacağına ya da işçilerin işi ne zaman bitireceğine sayısal olarak ulaşmak değil; o sayıya ulaşırken izleyeceğin yoldur; o yolu bulabilmek için durum analizi yapabilmek, çözüme stratejik açıdan yaklaşabilmektir.
Bu problemlerde, sana sadece birkaç musluk ve bir su gideri verilir ve sen de buradan kolayca sonuca ulaşmaya çalışırsın. Ancak, sana, pompa basıncı, hava sıcaklığı, suyun kimyasal değerleri verilmez. Çünkü, bunlar önemli değildir(!) Yüzeysel olarak bir sayı bulman kâfidir.
Genel olarak, sistem, verileri uygun şekilde kullanmak üzerinedir. Belli bir formül vardır (ki bu formülün bile nasıl belirlendiği hiçbir şekilde öğretilmez; kaldı ki bu ülkede bunu yapabilecek öğretmen sayısı yüzde beştir), verileri formülde yerine koyarsın ve çözüme ulaşırsın.
Peki, bu durumda; Çözümlemenin yorumlanması, o sonuca “nasıl” ulaşıldığı, bir başka soruda verilerin değişkenliğinde neler yapılabileceği… Bunlar hesaba pek katılmaz. Kişi, tam olarak burada afallar. Formül varsa işin kolaydır, sayısal olarak çözüme her türlü ulaşabilirsin.
“Problem” aslında tam olarak burada başlar. İlk adımda eldeki verileri kullanmaya kalkarsan, sonuç olarak sadece bir “sayı” bulmuş olursun. Hiçbir değeri olmayan, nereden geldiği muamma, adı konulmamış bir sayı…
Bazen, o basit sayıya bile ulaşamadığın zamanlar olur. Formül kullanarak bile o sonuca ulaşamazsın. Sebebi de, tam olarak bahsettiğim bu saçma sistemdir. Çünkü sistem, sana bunu öğretmemiştir. Sistem, sana, sadece kolay yolu göstermiştir. (Tam da Türklere özgü bir sistem)
Bunun farkında bile olamayan öğrenci, elindeki verileri kullandığı halde sonuca ulaşamadığında vazgeçer. Sorunun, kendinde ya da matematikte olduğunu düşünür.
Aslında, Matematik, masumdur. Matematik, suçsuzdur.
Matematik, aslında en iyi dosttur. Matematik, hayattır.
Tek suçlu, sistemdir; sana, o kolay yolu tek seçim olarak sunan müfredattır; bunun farkında bile olmayan ya da farkında olsa bile elini taşın altına koymaktan aciz eğitimcilerdir. Bu ülkede, matematikten nefret ediliyorsa, sorumluları bu saydıklarımdır.
Mustafa Kemal Atatürk… Leonardo Da Vinci’den sonra matematik konusunda saygı duyacağım ikinci insandır (Cahit Arf, Ali Nesin, Feza Gürsey şimdilik kusura bakmasınlar.) Atatürk bu konuları çok iyi analiz etmişti. Devrim, biliyorsunuz, sadece yaşamsal alanda olmamıştı.
“Matematik, hayattır.”
O da böyle düşünüyordu. Matematiğin, yaşamın her alanında kullanıldığının, evrensel bir dil olduğunun farkındaydı. Bu sebeple, okutulacak kitapların çoğunu kendi hazırlamıştı. Birçok terimi kendi yaratmıştı. Bunun en iyi örneği “Geometri” kitabıdır (1937).
Ancak, -ne yazık ki- onun ölümünden sonra, bu konuya gereken önem verilmemişti. Sadece birkaç eğitimci, matematiği gerçek anlamda anlamak isteyenlere, çözmek isteyenlere, doğru kaynaklarla ulaşıp, kendi çabalarıyla bu işi başarmışlardı. Bugünler, onların sayesinde…
Eğer, onlar olmasaydı, bugün, matematiğin gücünü keşfetmeyen belki de milyonlarca insanla birlikte yaşıyor olacaktık. “Matematiği sevmeyen” ya da “Matematikten nefret eden” demiyorum; “Matematiğin gücünü keşfedemeyen…” Çünkü matematik, hayatın her alanında var.
Geçmişte matematikle ilgili kötü tecrübeler yaşamış olabilirsiniz; matematikle yıldızınız hiç barışmamış olabilir. Ancak, lütfen şunu unutmayın: Gün olur da, matematikle barışırsanız, yaşam boyunca attığınız her adımın hesabını yapabilecek durumda olacağınızdan emin olabilirsiniz.
Zira, yaşadığınız bir problemi çözmek istediğinizde, formülize edilmiş bir çözüm yolunu kullanarak sonuca ulaşmaya çalışır ve akabinde problemi tamamen çözdüğünüzü düşünürsünüz. Ancak, bu durumda, -maalesef- sadece kendinizi avutursunuz.