Çocukluğumu istemiyorum sizden, sadece misket dolu torbamı istiyorum. Rengarenk misketlerimi; yeşil, mavi, kırmızıyı istiyorum. Bir de benimle oynayan neşe dolu arkadaşlarımı. Dizelim sıraya misketlerimizi; bir ben, bir Ali, bir Suat. Sıra başında ki misketi vurmak için kavga edelim. Bütün zenginliğim kazandığım misketler olsun. Onlar kızsınlar bana, kavgada yere düşen ben olayım. Nasıl olsa Suat uzatır elini ya da Ali kaldırır beni. Birlikte gideriz Semra’nın yanına.
Arkadaşlarımın sesini duymamla kaşığımı tabağın içine bırakıp pencereye koştum. Bahçe duvarının arkasında bekleyen arkadaşlarıma el kol işareti ile biraz sonra geleceğimi anlattıktan sonra yemeğimin başına döndüm. Okuldan yeni gelmiştim, hemen dışarı çıkmak için annemden nasıl izin alacaktım, dışarı çıkmanın bir yolunu bulmayı düşünürken, mutfaktaki sevecen sesi duydum.
-Yemeğini bitirdin mi?
-Evet anne,
– Semra’nın annesi gelecek, keke yapacaktım yumurta kalmamış, bakkaldan alıp gel.
-Tamam anne, para nerede ?
-Radyonun yanında var i 2.5 lira al,
-Kaç tane alayım,
– 6 tane yeter.
Bu benim için bulunmayacak bir fırsattı, divanın örtüsünü kaldırdım, sessizce kolinin içinden misket torbamı alıp çıktım. On dakika içinde geri geldim, kapıyı açan anneme yumurtaları uzatırken.
-Anne arkadaşlarım dışarda, bende gidebilir miyim?
-Bende diyordum bakkala giderken hiç mıkırdanmadı, demek ki bunun içinmiş. Tamam çok kalma.
Saksının arkasına sakladığı misket torbamı alarak sokağın arkasında ki boş arsaya koştum. Annem arkamdan bağırıyordu.
-Yavaş acelen ne düşeceksin.
Arkadaşlarım ağacın altında bekliyorlardı.
– Hadi geldim başlayalım mı?
-Nerede kaldın, iki saattir bekliyoruz.
-Tamam işte geldim hadi uzatmayın, oyuna başlayalım.
Üçümüzde büyük bir keyif ile oyuna başladık. Son oyundu yerde yirmi beş misket vardı. Başı vuran tüm misketleri alacaktı. Uğurlu saydığım mavi misketimi iki parmağımın arasına yerleştirdim, çizginin arkasına geçerek baş miskete nişan aldığım sırada Ali bağırdı;
-Çizgiyi geçiyorsun, saymam bunu.
-Tamam ya amma da mızıkçısın.
Çizgiden bir adım daha geri geldim, baş miskete nişan aldım. Mavi misketin baş miskete çarpmasıyla tüm misketler büyük bir coşkuyla etrafa dağıldı. Mutluluktan dans ediyorlardı. Ellerim havada ‘’Kazandım!’’ diye bağırıyordum. Eğilip dağılan misketleri toplamaya başladım. Yenilgiyi hazmedemeyen Ali’nin bir hışımla beni itmesi ile çamurun içine sırt üstü düştüm. Şimdiye kadar hiçbir kavgadan geri kalmayan ben bundan da geri kalamazdım. Yerimden kalktım, tüm gücümle Ali’yi yumruklamaya başladım. Yumruklarımdan çok tekmelerim kuvvetliydi. Bu şekilde Ali’yi yıkamayacağımı biliyordum. Bir adım geri çekilerek Ali’nin bacağına olanca gücümle tekmeyi salladım. Ali bacağına acısıyla yere düştü. Suat ise bizi ayırmak için uğraştıysa da nafile, ikimizin de misketlere karşı aşırı bir düşkünlüğümüz vardı. Ne kadar iyi arkadaş olsak da söz konusu misket oldu mu ikimizin de dünyaları değişirdi. İkinci defa tekme atmaya hazırlandığım sırada Semra’nın telaşlı sesini duydum.
– Türkan, annen seni çağırıyor, çok kızdı sana.
Eve geç kalmıştım, etrafta görebildiğim misketleri alelacele torbama koydum. Kapıyı açan annem beni o halde görünce
-Ne oldu sana, üstün başın çamur içinde.
– Ne olacak Ali’yle kavga ettim. Yutulmak zoruna gitti. Bak anne en güzel misketler benim, ne kadar çok değil mi?
-Hadi geç içeri üstünü değiştir, elini yüzünü bir güzel yıka benim erkek Fatma’m, masada kekle çay var, Semra’yla birlikte yiyin.
Ben olanları Semra’ya anlatırken zil çaldı. Ben bakarım diyerek açtım. Gelen Ali ile Suat’tı.
-Niye geldiniz.
-Bu misketler senin Türkan, sen kazandın.
-Kim o Türkan?
-Bekleyin geliyorum.
İçeri girip kutunun içinden misket torbamı alırken anneme de gelenlerin arkadaşlarım olduğunu söyledim. Semra da kapıya gelmişti. Ali’nin elinde ki misket torbasını alıp hepsini yere döktüm, tek tek saydım. Yarısını Aliye verdim, yarısını da kendi torbama koydum. Bana her oyunda uğur getiren mavi misketimi vermedim elbette.