Elim de tüm varlığımda tutulmuş,ağrıyordu.Elimde kısalıp kalmış kurşun kaleme, sanki beni akıl sağlığıma bağlayan bir palamarmış gibi tutunmuştum.Belki de beni deliliğime bağlıyordu.İkisini birbirinden ayırmakta zorlanmaya başlıyordum.Çevremdeki duvarlara yazdığım sözcükler,sıcak havanın bulutsuz bir yaz gününde çıplak,kara asfalt zeminde dalgalandığı gibi dalgalanıyordu.Bazen evrenin içinde özel bir evren olduğunu,bizimde onun içindeki göremediğimiz çekim güçleri tarafından yerlerinde tutulan gezegenler olduğumuzu, uzayda kendi yollarımızda yörüngemizi çizdiğimizi ama yine de birbirimize bağımlı olduğumuzu, bağlatılı olsak da ayrı olduğumuzu düşünüyordum.İnsanları hangi sebepten olursa olsun; ister bir hastanede,bir orduda,profesyonel futbol maçında,okul aile birliği toplatısında,veli toplantısında,yıllar sonra ki arkadaş toplantılarında,düğünlerde bir araya getirdiğinizde ortak bir amaçları olduğunu, aralarında bir bağ bulunduğunu düşünüyordum.Fakat bu bizler için geçerli değildi,çünkü aramızda ki biricik gerçek, ortak bağlatı; olduğumudan farklı olabilme arzusuydu.Pek çoğumuz için sonsuza dek gerçekleşmeyecekmiş gibi görünen bir rüyaydı.Pek çoğumuz dış dünyadan ve onun güzemlerinden korktuğumuz için, duvarların içinde yaşayan tehlikeyle karşılaşma riskini göze alıyorduk.
Hepimiz kendine ait bir öyküsü olan birer adayız aslında.
Derin bir nefes aldım.Havayı içime çektim, dişlerimin arasından ıslık çaldırarak dışarı verdim.Kendime onu düşünme izni vereli dahi yıllar olmuştu.Yazdıklarıma baktım ve bütün o hikayeleri onunkileride anlatmadan iletemeyeceğimi düşününce, derinden rahatsız oldum.Zihnime eski bir gerginlik,çağlar öncesinden kalma bir korku yerleşti.
Bunun üstüne odaya o girdi.
Komşuların,arkadaşların,hatta davetsiz misafirlerin girdiği gibi kapıyı çalıp, zorlama bile olsa kibarca selam vererek dahi girmedi.Hayalet gibi girdi.Kapı gıcırdamadı.Sandalye çekilmedi.Kimse kendini tanıtmadı.Yine de oradaydı.Önce bir taraftan sonra da öbür taraftan arkama dönerek etrafıma baktım.Çevremdeki durgun havaya rağmen onu seçmeye çalıştım, ama olmadı.Rüzgar rengiydi.Aylardır duymadığım sesler aniden kulaklarımda çınlamaya, kafamın içinde dönüp durmaya, beni bağıra bağıra uyarmaya başladı.Ama sanki bana vermeye çalıştıkları mesaj yabancı bir dildeydi; nasıl dinleyeceğimi bilmiyordum artık.İçimde tarif etmesi güç fakat son derece önemli bir şeyin aniden bozulduğunu,tehlikenin yaklaştığı hissi vardı.Feci bir histi bu.Tehlike o kadar yakındı ki, nefesini ensemde hissedebiliyordum.Aniden arkama dönmeye kaltığımda arkamda hiçbir şeyin izin kalmamış oluyordu.Sürekli gidip gelmeleriyle beni iç dünyanın dış etkileyle baş başa bırakıp gidiyordu.Her defasında onun izleriyle kalmaktan korkunç hale gelmiştim.Gidiyordu ama gelmiyordu.Geliyordu ama gidiyordu…