Diyelim bir kelime baştan anlam kazanıyor
Ve duvarda daha önce bahsi geçmeyen
Aynaya baktığımda gördüğüm kadar gerçek
Şehrin uğultusunda kaybolan sesler, duyamıyorum adını
Yok olanlar üzerine bir bahis
Gecenin karanlığı her yeri sarıyor
Sokaklar sessiz –odam kadar-
Soğuk
Duvarın anlattıkları
Hep bu saatte konuşur
Niteliksiz tanımlar – ölüm kadar soğuk
Akla geldikçe siliyor tüm yazıları
Martılar tekrar konuşmaya başlıyor –yağmur gecenin vazgeçilmezi-, tanınmayacak kadar uzakta mutlu bir yüz. Rüzgâr estikçe küller savruluyor her yana. Sokak lambası sabaha kadar yanıyor. O yüz yaklaştıkça kelimelerin yaşlanıyor, hep bir son başlıyor zamandan öte gelen. Gittikçe yaklaşıyor ama bir daha olmasın dayanmaz kelimelerim, duvar inliyor. Uzaklık artıyor sanki aynı anda yaklaşır gibi. Her şey baştan mı –yaklaşmaya devam ediyor- başlayacak? Yine de geç sayılmaz –ben de ona yaklaşıyorum- onca olandan sonra. Gecenin karanlığında sokak lambaları iç içe geçiyor, martılar daha hızlı uçuyor. Yeniden şekilleniyor gökyüzü, farklı bulutlar görüyorum kafamı kaldırdığımda.
Sonra tüm olanları baştan yaşıyorum gibi –bana bakan bir çift göz- tüm kurgular baştan yazılıyor. Tuhaf bir tat bırakıyor bu olanlar ve tekrar boşlukta inliyor sesler, martılar bağırmaya başlıyor. O yüz aynı kişi, zaman farklı, kelimelerin hatırlamıyor onu, binaların duvarları küsmüş halde. Yine onca acayip şey, saati belirsiz uykunun bir anlık boşlukta oluşturduğu görüntüler.