bazı kadehler acıların sesi olur. acısı büyük olan insan art arda dikler içtiklerini. sanki kadehler o acıların ateşlerini söndürecek itfaiyeydi. ama bazı acılar var ki derinlere çeker seni. öyle derinlere çeker ki bir kadehi bir günde bitirirsin. işte öyle bir şeydi Cemal abinin acısı da. İsmet Abinin meyhaneye ilk gelenlerden biriydi. çünkü meyhaneler acı meditasyonları yeridir. her kadeh bir yoga veya dua gibidir buraya gelenler için. Cemal abi 40 yaşında orta boylu seyrek saçlı ince burunlu harika bir ela gözlere sahip biriydi. meyhaneler kasvetli ortamlardır. pek şaşalı olmazlar. ama meyhaneler sıcaktır. çünkü acı ısıtır ortamı. sen masaya tek oturursun ama yanına dertlerin acıların sıkıntıların üzüntülerin oturur fark etmezsin. sek içtiğin rakının acısı boğazlarını asla yakmaz. çünkü zaten acınla yanmışsın daha hiçbir şey yakmaz seni. meyhaneye girdiğinde Cemal abi ilk birkaç dakika kapıda dikildi. İsmet abinin meyhane pek büyük değildir çok kalabalık olmaz aslında sanki böyle boş masa arar gibi sağ sola bakındı. sonra biraz daha dikildi ve kendine yakın olan bir masaya oturdu. bir duble rakı istedi sek olarak. İsmet abi kardeşi Pike Cevdet’i nezarethaneden çıkarmak için karakola gitmişti. yine rahat duramamış birini hırpalamıştı ve karakoldakiler alışık oldukları bu simayı görünce direkt olarak atmışlar nezarethaneye. o yüzden birkaç saatliğine ben bakıyordum meyhaneye ve istediği sek rakıyı ben götürdüm masaya. buğulu ela gözlerini o zaman fark ettim. göz altları mor gözleri kızarıktı. uykusuz ve ağlamıştı büyük ihtimal. rakıyı bıraktıktan sonra izlemeye koyuldum. ilk yudumunu derin aldı. sonra ki yudumları neredeyse 15 dakika da bir alıyordu. ama bedenen bu dünyadaydı lakin ruhen bu dünyada olduğuna kanıt yoktu. bardağını önüne koymuş ve ona bakarak terk-i diyar ediyordu. kendine geldiğinde derin bir yudum alıyor ve tekrar dalıyordu. 4 saatte sadece 3 kadeh rakı içmişti. sigara da içmiyordu. sadece rakı bardağına bakıyordu. sanki uyurken nefes almıyormuş da uyandığında bol bol oksijen çeker gibiydi hali. onu izlerken kasvetine kapıldım ben de ve bir Bomonti açtım. o ara son kadehi istedi ve ben de masasına oturdum. cebimden Murattı sigaramı çıkarttım Cemal abiye uzattım. varlığımı uzattığım sigarayı görünce fark etti.
”kullanmıyorum sağ ol. ” dedi buğulu gözleriyle. ufacık dudaklarından çıkar her cümle teker teker intihar etti kulaklarıma. öyle bir ses tonu vardı ki zannedersin Zeki Müren taş plak kaydından Sorma Ne Haldeyim şarkısını söylüyordu. karşısına oturunca ne soracağımı bilemedim bir an
” adın nedir abi? ” dedim ilkokul çocuğu şeklinde.
” Cemal ” dedi aynı ses tonuyla. tersleyecek diye düşünmüştüm ama yapmadı. ben sigaramı yakıp dumanı üflerken o da rakısından derin bir yudum alıp bedenini masada bırakarak uzaklaştı. tekrar bedenine geldiğinde ben ikinci sigaramı yakmıştım ve
” neyin var Cemal abi? ruhun bu alemden uzaklarda? ” dedim Bomontimin boş şişesini kenara koyarken. yüzüme öyle baktı ki o buğulu gözleriyle gözbebeklerimin kırıldığını hissettim.
” evli misin? ” dedi.
” değilim abi.”
acı bir gülümsemeyle ” evlenince ve çocuğun olunca beni çok iyi anlayacaksın. ” dedi ve rakısını yudumladı. devam etti
” 25 yaşımda evlendim ben sevdiğim kadınla. her şeyim vardı. işim gücüm düğünüm ve hayatım çok güzel ve eksiksizdi. evlendikten iki sene sonra çocuk yapmak istedik. ama bir türlü nasip olmadı. devamlı denedik yine olmadı. sonra doktora gittik tabii son çare olarak. tam 10 sene boyunca bir çocuğumuz olsun diye uğraştık. çocuk bir evlilikte hediyedir,berekettir. babalık bir vazifedir görevdir. tabii annelikte öyle. bir zaman sonra inan ki bu olay seni ve eşini yoruyor. denemekten vazgeçmeyip gittikçe umut kaybetmek insanı tökezletiyor. her şey üst üste gelmeye başlayıp yıkılmaya başladığı an cennet kokulu kızım bizi tekrar toparladı. eşim kızımı doğurdu ama kızım sayesinde biz de tekrar dünyaya geldik. kızımla birlikte tekrar eskisi gibi düzeldi her şey. ama … ”
rakısının son yudumunu alırken yanaklarından yaşların damladığını fark ettim. rakıyı masaya koydu. elinin tersiyle göz yaşlarını sildi.
” biliyor musun hayatımda ilk defa içki içtim bugün. anlamazdım insanlar neden içer bu içkiyi sigarayı derdim. ama anladım şuan. insan acısı varsa acı bir şeyle onu geçirmeye çalışıyor. acının tedavisi acı mantığıyla. ama acılar bitmez. acı geçse de sızısı asla geçmez. bugün cennet kokulu kızımın ölümünün yedinci günü. daha beş yaşında kokusunun sebebi olan cennete gitti. benim küçük elleri olan yavrum camdan bakarken benim işten gelmemi bekleyip beni görüp kapıyı açarak boynuma sarılmak için beklerken cennet şelalesi saçlarından içeriye bir mermi girerek ölüyor. bir küçük mermi benim gamzeli çeneli yavrumu benden alıyor. neden alıyor hı? azrail görevini insanlara mı devretti yoksa mermilere mi? benim yeşil gözlü kızım bir magandanın yüzünden öldü. ne için öldü? beni camda beklerken bir zevk,hiç uğruna öldü. bana söyler misin bu acı geçer mi? bu acı geçse bile sızısı diner mi? peki ya o elma yanaklı kızımı öldüren kişi bu acıyı bilir mi? ölen bir kere ölüyor da yaşayan her gün ölüyor beyefendi. ne içki ne sigara acımın acısı kadar olamaz ve çare değil. ”
dedi ve cebinden masaya parayı bırakıp gitti. meyhaneler bunlar gibi birçok acı resimleriyle doludur. belki görmeyiz ama o resimler pahabiçilemeyecek kadar değerlidir. acılar meyhaneler için gelir kaynağı değildir. meyhaneler acıların kusulduğu bir klozettir.