Önce insanlara boş bakmaya başlarsın. Etrafında konuşulanları duymaz, aslında umursayamazsın. Yanından tanıdığın biri geçse bile selam verecek gücü kendinde bulamazsın. O “Nasılsın?” diye soracak ve sen “iyiyim.” diye yanıtlamak zorunda kalacaksın. Aslında hiç iyi olmayacaksın. Sonra gözlerin anlamsız yere dolmaya başlayacak . Onunla ilgili en ufak anında gözlerin bulut olacak. Gözyaşların adeta yağmur gibi bardaktan boşalırcasına fotoğrafların üstüne akacak. Zamanla ağlamaların geçecek, sinir krizlerin gelecek. Sonra şehir değistirmek isteyeceksin, gideceksin ama işe yaramayacak. Doktorlar, şehirler, ilaçlar, tatlılar… Hiçbiri senin yarana merhem olamayacak. Vücudun çökecek, hastalıkların ardı arkası kesilmeyecek. Asla konsantre olamayacaksın. Ellerin üşümeye başlayacak. Parmak uçlarından saç tellerine.. Saçların üşüyecek inanabiliyor musun? “Saç hiç üşür mü?” deme. Kalp bile üşüyor, saç mı üşüyemeyecek? Ardından yavaş yavaş bedenin uyuşacak, kulakların duymayacak, gözün görmeyecek. En son göğsün daralacak, nefesin kesilecek. Ölüyorsun sanacaksın ama asıl ölen O olacak.
Ve sen bu yazıyı yazabilecek güçte olduğunda gidip mezarını ziyaret edebilirsin. Çünkü artık hiçbir şey hissetmeyeceksin.