Mimar Sinan sanıldığı gibi 1588’de ölmedi. Kayboldu! Mimar Sinan’ın kayboluşunun ardındaki sır perdesini aralıyorum. Koca Sinan’ın hayatını herkes bilir. Kayseri’de doğar, yeniçeri ocağından mimarlık falan filan merak eden açar okur. Ben asıl konuya geleyim. Bu ısınma paragrafıydı…
Bizim Sinan çıraklık, kalfalık ve ustalık eserlerinden sonra arayışa girer. Bitti mi yani bu kadar mı der kendine. Daha iyisini yapabilirim, ben bu değilim der yine kendine. Klasik mimar işte kendiyle konuşup duruyor. Öyle bir cami yapmalıyım ki… Of Allah’ım ya proje üretemiyorum, der yine kendine. Sonunda aklına Piri Reis kankisi gelir ve dünyayı dolaşayım biraz fikrim olsun dünyada neler oluyor der ve soluğu kankasının yanında alır.
Bizim Sinan, toy bir çocuk edasıyla, götür beni uzaklara eski dostum, der. Kaptan-ı deryamız ise daha ayakları yere basan bir ifadeyle, olmaz, der, olmaz, muhteşem Süleyman ne der, olmaz. Çocuk Sinan üsteler:”kaçalım buralardan kaptan!” Fakat reis kararlıdır ve mimar onu bu şekilde ikna edemeyeceğinin farkındadır…
“Sen ki yedi denizin kaptanı, denizlerin sultanı piri reis! Sana dünyanın haritasını çıkarman konusunda yardım edeceğimi söylesem? Hatta Amerikayı bile çizerim… Reis düşünür: “hmm mimar adam çizimi de iyi aslında olab… Lan! Amerika ne!?”. “Amerika derken eski dostum?” diye sorar Sinan’a. Havalı Sinan, gözlerini kısar ve havalı bir bakış atar.
İki kafadar ertesi gün sultanın huzuruna çıkarlar. Kaptan, padişahım yeni topraklar keşfetmek, fetihlerimiz için yeni ve daha doğru haritalar çıkarmak için yolculuğa çıkmak istiyorum der. Sinan, ucundan t cetveli sarkan siyah çizim çantasıyla heyecanlı bir şekilde beklemektedir o esnada. Süleyman, Sinan’a döner ve gülümseyerek: “Amerika mı?” der. Sinan, padişaha tebessümle karşılık verirken, yazık kaptanımız “Ne lan bu Amerika!?” diye düşünür.
Kahramanlarımız, İstanbul, Çanakkale ve Cebelitarık’tan sonra okyanusa açılırlar. Kaptanın Amerika’yla ilgili soruları olsa da muzip Sinan hepsini yanıtsız bırakır. Yolda birçok macera yaşarlar fakat hikayemizle alakalı olmadığından bu kısmı sardırıyorum.
…
Haftalardır okyanusun ortasındadırlar ve yiyecek stokları da azalmaktadır. Dahi Sinan, balina avlayalım uzun süre doyarız, der. Tamam balina avlamak güzel fikir ama balina bu akvaryumdan japon balığı avlamaya benzemez, der sinirli Reis. Mucit Sinan, bir düdük tasarladığını, sadece balinaların duyabileceği frekansta ses ürettiğini ve bu sayede balinaları yüzeye çekebileceklerini anlatır haritacı kaptanımıza. Fikir hoşuna gider kaptanımızın. Tayfalar hazırlıklarını tamamladıktan sonra mucit Sinan düdüğü üfler fakat kadırganın yardığı dalgaların çığlıklarından başka hiçbir şey duyulmuyordur. Dakikalarca nefesler tutulmuş, ölüm sessizliğinde beklenmişti fakat ne gelen vardı ne giden. Güler yüzlü bir yunus bile çıkmadı. Herkes görev yerlerine dönmüş mahçup Sinan hakkında homurdanıyorlardı. Kocaman bir gürleme homurtuları kesti. Sesi kadırganın dört bir tarafından gökyüzüne yükselen dört ahtapot kolu izledi. Sinan dışında herkes silah başına geçmişti… O Mimar Sinan’dı silah yerine hemen eskiz defterini çıkartıp çizmeye başladı. Aradığı ilhamı bulmuştu. Zevkle eserini tamamlarken kafasına bir darbe aldı ve ardından öfkeli kaptanımız: “lan oğlum sen salak mısın! Vallaha kopuzu indirecem kafana geç içeri ayak altında durma!’ diye kükredi. Olsundu Sinan aradığını bulmuştu ve hayata geçirebilirdi buradan canlı çıkabilirse. Saatler süren uğraş sonunda ahtapot yenilmişti, kaptan ve adamları yorgun düşmüşlerdi ve dönmek istiyorlardı. Güvertede kaptan ve adamları dönüp dönmemek üzerine tartışırken mimar Sinan aşağıdaki fotoğraftaki caminin çizimlerini bitirmişti bile. (Denizci tartışması uzun oluyorsa demekki adam cami çizmiş.) tabi bu cami çizimi Allah’ın gücüne gitti ve bizim Sinan’ı lanetleyerek onu Davy Jones’a çevirdi. Yerde baygın yatarken mimar Davy, odaya asabi kaptanımız girdi. Ahtapotun bir parçası sanan zavallı Davy’i okyanusa attı…
Ve o günden sonra Koca Sinan, hayatına Davy Jones olarak devam etti tarihler 1588’i gösterirken. Öfkeli kaptanımız okyanusa attığının kankisi Sinan olduğunu çok sonra farketti. Ve aklında tek soru vardı:’Amerika ne amk!’.
Hikayedeki balina düdüğünün, köpek düdüğü olduğu çok sonraları anlaşıldı.
3 comments
hayal gücünün sınırlarına hayran kaldım son derece ilginç bir öykü olmuş gerçekten!
Hayır Amerikayı neye bağlayacak onu merak ettim. belki oda gelir bir sonraki yazısında.
başarılı bir hayal gücü tebrik ederim.
teşekkürler 🙂