Tüm sesler sustuğunda yine o konuşur kafanın içinde.
Uğultu oluşur kulaklarında, çok gürültülü bir sese maruz kalırsın.
O kadar çok ses olur ki hiç bir şey duyamazsın.
Kafamın içinde ki seslerin tümü sustuğunda bu halde buluyorum kendimi.
Yine de bulabiliyor olmama şaşırıyorum. Ya da olduğum yere geri mi dönüyorum?
Bilmiyorum..
Kalabalıkta eli bırakılmış bir küçük çocuk gibi ruh halim.
Başkalaşıyor, kayboluyor,korkuyor…
Sevgi ne garip bir şey değil mi ? Sevgi adı altında ne çok duygu besliyor içerisin de .
İhanet: Kendinden daha çok sevme. Kendine ihanet!
Bu yüzden ruh halin kötü. Ruhun gudubet!
Kıskançlık: Sevgiyi küçük düşürme ve sevgiye saygılı olmama.
Ona benden daha çok vakit ayırma, en çok bana. Yeter ama !
Sadakat, aile,çocuk … Ne çok gider..
Sonun da ölüm var bir de değil mi ?
Ölüm insan da bir eksiklik oluşturur.. Güçsüzlük oluşturur ve de yalnızlık oluşturur. Bu insanı eksiltir. İnsan eksik olduğu için korkar savunmasız olur .
Açık bir yara çabuk mikrop kapar. Ölene değil aslında kendine üzülürsün değil mi ?
Ben onsuz ne yapacağım dersin ? Nasıl yaşarım dersin ? Nasıl,nasıl,nasıl.. .
Tamam tamam kabul . Ona üzülürsün.
Aynaya bakmaya gerek yok kendimizi görmek için. Yatınca tavana bakmamız kendimizi görmeye yeterli..
Üstüne örtülen yorgan değil dünya olur bazen..
Kabirden farksız olur yatağın..
Mevzu bence şu…
Bazı şeyler elinizi yüzünüzü yıkadığınız da çıkmıyor. Duş alınca temizlenmiyor yaralar, gitmiyor lekeler veya izler.
Bir yere kadar taşıyoruz, ya birilerine bırakıyoruz, yada onu taşımaya alışıyoruz.
Onu taşımaya alışana da ; ”O güçlü biri ” deniyor.. ,