Neden gitmiyorsun ki? Hayatımdan çıktığın gibi neden kalbimden de gitmiyorsun? Kalbim sıcak mı geldi sana, yerin konforlu mu bari? Beni benden aldın, neden gitmiyorsun? Ben kendime seni düşünmeden sarılmayı çok özledim, kendimi özledim. Şimdi telefonum çalsa, hastaymışım da aşk şurubunu içip iyileşmem gerekiyormuş gibi aşk şurubum olsan iyileştirsen beni. Bir tek sesin yetse, tek bir sesin… Öldüm sanıyorum, gözyaşlarım bile unuttular akmayı; içime içime ağlamayı öğrendim. Mademki sana hep fazla geldim, neden beni eksik bıraktın? Bir eksikle bir tam birbirini tamamlayamaz mıydı? Kendime eksiktim ama sende tamamlanırdım. Neden gitmiyorsun beynimden, kalbimden neden gitmiyorsun? Bunca yıla âşık, bunca yıl sana âşık, ben sana âşık. Bir tek ben mi sevilemedim? Aşkım temizdi, hiç kirletmemiştim onu; çamur bile yememişti, yağmurda şemsiyemi hep açık tutmuştum aşkım için. Kalbime gölge bile düşürmemiştim, senden başka hiçbir şey gelip de kalbime; tahtını sahiplenmeye çalışmamıştı. Bende bir tek sen vardın da, sende ben…
Cümlelerim bile üç noktalı harabe. Cümlelerim bile noktaları, ünlemleri, soru işaretlerini, noktalı virgülleri hep üç nokta sanıyor. Hayatımın kapısı hâlâ açık, sanırsın hırsızlara davetiye çıkarır gibi onlara açık tutuyorum; aslında ben kalbimin hırsızını bekliyorum. Bir piyango vurur gibi başıma, aşk telaşıma sen düşsen. Kendimi özlediğim gibi seni de çok özlüyorum. Bunca özlemler yine fazla bana.
Özlemlerimde boğuluyorum. Neden gitmiyorsun ki kalbimden? Haydi git! Ben senin gibi arsızca kovmayı bilmem, ben küfürleri yoldaş edip de büsbütün aşkı sefil edemem. Asilce kovarım, kovmalarım bile asildir benim. Lütfen git. Bırak kalbimi, düş gözümden; düş kalbimden, yakamdan düş. Ya da bütün düşlerimi geri ver bana, hep seni göreyim orada, gerçek ol sonra, hiç gitme.
Aşk insanı nasıl da dengesizleştiriyor, görüyorsun değil mi? Beş dakika önce git diyordum, şimdi gitme, bir beş dakika sonra da gidiyorum derim. Gitmek kime yakışır ki? Gerçekten giden, “Gidiyorum” der mi? Vedalarım bile asildir benim. Susmak ya da çamur atmak kahpeliğini yapamam, aşkı vedalar yuvasına verip gamsızlığı evlat edinemem.
Neden seni sevdim ki? Neden sen? Çok mu severdin beni, sevmek neden bir tek sende güzel dururdu, ben neden buna inandırmıştım ki kendimi? ‘Neden’ bir tek cümlemi bile hak etmedin ki? Emek verseydin be vicdansızım, emek verseydin en azından insafsızca acıtmamak için. “Ben buna değmem, ben böylesi bir aşka değmem, sen dünyadaki bütün iyi niyetlerin denizinde yüzmeye layıksın, var git yoluna be güzelim” deseydin, bir güzelim lafına bütün çirkinliklerimi örterdim. Neden ben değil?
Çok sevdim diye mi? Çok sevdim diye. Evet. İlk defa bir sorumun cevabını edeplice buldum. Çok sevdim diye ben gönül çiçeğin olamadım senin. Seven hep leş kokardı sevilen için. Çünkü sevilen çok seveni hep bir leş gibi görürdü, acı çekmek yaraşırdı ya insanoğluna güya; sevilen illa ki koşmalıydı birinin peşinden, çok sevilmek heyecan vermezdi aşk oyununda. Haberimi her türlü aldığında, ne şekilde olursam olayım aklında; o vakit “İyi insandı, yine de iyi bir insandı be!” der misin kendi kendine? İyilikleri yakıştırır mısın bana? Sırf bu yüzden mi olamadık biz? Sen kötüydün. Kötüler iyilerle, iyiler kötülerle birlikte olamazlar mıydı? Her gece yastığa başını nasıl koyabiliyorsun öyle rahat? “Mutluluk benim yuvam” diyerek nasıl gülebiliyorsun? Hayalimde canlandırdım da o halini, Nuri Alço’yu yıllarca kötü bilen genç kızlara “O sadece filmdeki bir karakterdi, asıl karakter oyuncusu gerçek hayatın karaktersizlerinde” demeli miyim? Kötülük barınmasın isterdim sende, mademki bir kalbin vardı, mademki benden başka herkes orada vardı, en azından bana da iyilikler biriktirebilmeliydin.
Gelmeni bekledim. Tek göz odada kışın en çetin gününde kömür bekler gibi, üşüyüp de dudaklarım titreyerek battaniyeme sarılıp aslında yalnızlığımı kapatmaya çalışır gibi gelmeni bekledim. Bir kapım çalsaydı, ayrılıklara, hasrete “Evde yok de” diyecek, aşk dolu kalbimin kapılarını sana açacaktım. Bir gelseydin, gelmeni beklediğim günler için bile şükredecek beklemek eylemini sana adadığım için aşk adına kendimi kutlayacaktım. Sevgililer günü var da aşktan ölenler günü neden yok?
Cesetlerini bile kendi kalplerinde taşıyanların neden bir adanmışlık uğruna ölüşlerinin mükâfatları yok? Neden gitmiyorsun?
Git derken “İt” dedim saydın, ittin. Yittim. Fakir fukaraya aklımı verdim, akıl yoksulu olmak zor şeydi.
Bendeki de seni sevdikten sonra bende işe yaramaz olmuştu zaten, bana bir sen yeterdi. Şimdi ne yapacağız? Sitem içtim, sarhoşum. Hıçkırık tuttu, sesini duysam belki korkar kendime gelirim. Hiç beklemediğim bir aşk sürprizi olur ya hani; o bakımdan işte. Bahaneler…
Senin bahanelerin gitmeye dairken benim bahanelerim hep seni aşk yuvama getirmek içindi. Hangimizin bahanesi kazandı dersin? Git lütfen. Rica arabasının önüne atarım kendimi; eğer gitmezsen yaşayamam ben. Hayatımdan gittiğin gibi kalbimden ve aklımdan da git. Unutmak istiyorum seni. Mademki hayatımdan gitmek için bu kadar vicdansızdın, kalbimden de tasını tarağını topla da git. Kalbimin dört odacığı dar gelmiş olmalı sana, farklı bir kalpte nefes almaya çalışmak korkutmuş olmalı. Ben sol yanımın boşluğuna sığdıramadım seni, bunun için senden özür dilerim. Ben sağ yanımın dört odacıklı sarayında yaşamanı istemiştim. Sağ yanımın özelliğiyle sevmiştim seni.
Kalbimin özelliği de işe yaramadı ki. Sen sol yanına sığdırılmayı istiyorsun birinin. Birinin sol yanının her şeyi olmak istiyorsun herkes gibi. Hâlbuki bende en özel olacaktın. Sol yanın sağ yanımı kabul edemedi. Reddediyorum ben de bütün mirasını, aşktan yana bana ne bıraktıysan. Hepsi yalnızlık doluydu zaten. Gurursuz değilim. Hiçbir şeyini istemiyorum, sadece git lütfen. Git. İttiğin bedenin sahibi kalbinden aşkını itiyor. Aşka mı git diyorum, sana mı? Benim aşkım sendin. Haydi aşkım, git.
Mademki en çok gitmeleri yakıştırıyorsun kendine, kalbimden ve aklımdan da gidebilme cesaretini göster. Rüyalarıma da gelmeyeceğine dair söz ver de rahat uyuyayım. Yıllarca seni beklerken ayakta uyumuştum, onlar da sayılır mı? 10’dan geriye doğru sayıyorum. Sıfır dediğimde bende ölüp yalnızca kendinde yaşayacaksın.
On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir… Bir ya da (tek) nasıl kabul edersen kendini kalbim; ölülerin arkasından konuşmak doğru değil ama; o kaldı, ben gittim say…
Dilara AKSOY