Her şey zamanını doldurup giderken ben ne olacağım? Ya da aslım neydi ki? Yıkılan bir binanın ardından kalan enkaz gibiyim; kırık, dökük. Okyanustan daha derinim. Bataklık gibi çabaladıkça batan; battıkça çabalamaktan vazgeçmeyenim. Belki de daha kötü. Çok daha kötü… Olduğundan fazla olmaya çalışan, varlığıyla yetinmeyenim.
Gökyüzüne dokunmak için elimi uzatıyorum. Ama dokunduğum tek şey yalnızlığım. Yalnız bırakılanım. Ateşin içinden kurtulmaya çalışan kıvılcım misali. Bahçedeki korkuluğa bile düşmanım.
Karanlık; aydınlık yolda ilerlerken bile kalbimde hissettiğim şey ya da hissetmekten öte zaten olduğum şeydir. Belki de zamanın akışına kapılıp giderken unuttuğumdur. Hangisiyim? Bilmiyorum. Kendim ne olduğumu, ne dediğimi bile bilmeden gidiyorum sonu bilinmeyen yerlere. Korkularım sonumu karartıyor. Duygularım, düşüncelerim dar ağacına asılmış salıncak gibi sallanıyor bir ileri bir geri. Ya duracağım bir gün ya da rüzgar gelip itecek beni.
İncinur Karakoç