Büyük İskender bilinmeyen doğu dünyasına düzenlediği seferinde birçok farklı diyarda birbirinden bağımsız kültürlerden gelen çıplak düşünürlerle karşılaşır. Rivayete göre, bugünkü Pakistan topraklarında karşılaştıkları bu insanlara ‘Gymnosophist’ yani ‘çıplak filozof’ adı verilir. Bugün bile Etiyopya’daki çıplak rahipler bu isimle anılmaktadır.
Çıplak filozofların ayaklanma çıkarmış olan liderlerinden 10 tanesi yakalanıp, Büyük İskender’in huzuruna çıkarılırlar. Bu filozoflar bilgelikleriyle ve yöneltilen sorulara verdikleri özlü cevaplarla nam salmışlardır. Bu sebeple, İskender zorlu 10 soru hazırlar ve soracağı soruya yanlış cevap veren filozofların ölüm cezasına çarptırılacağını söyler.
Büyük İskender: Hangisinin sayısı daha fazladır? Yaşayanlar mı? Ölüler mi?
1. Çıplak Filozof: Yaşayanlar daha fazladır. Çünkü ölüler çoktan yok oldular.
Büyük İskender: Deniz mi yoksa toprak mı daha büyük hayvanlar yetiştirir?
2. Çıplak Filozof: Cevap toprak olmalıdır. Çünkü deniz, toprağın bir parçasıdır.
Büyük İskender: Dünya’nın en kurnaz hayvanı hangisidir?
3. Çıplak Filozof: İnsanoğlunun bugüne dek keşfedememiş olduğu hayvandır.
Büyük İskender: Neden bana karşı başlatılan ayaklanmayı teşvik ettin?
4. Çıplak Filozof: Çünkü asil bir şekilde yaşamayı veya bir asil gibi ölmeyi tercih ettim.
…
Büyük İskender ve çıplak filozoflar arasında yukarıdakine benzer bir diyalog geçer. Sonuç olarak, medeniyetin kurulmaya başladığı ilk yüzyıllarda bazı insanlar çıplaklığı deneyerek bilgeliğe ulaşmanın yolunu seçmişler ve ben de geçtiğimiz hafta kazara bu durumun farkına vardım. Hepimizin, her gün yaptığı gayet doğal bir iş olan çıplaklığı çok daha farklı bir ortamda test ettim ve daha önce aklımın ucundan dahi geçirmediğim düşüncelere ulaştım.
Norveç’in Başkenti Oslo’nun şehir merkezinden sadece 4km uzaklıkta, yeşillikler içinde ‘Huk’ isimli bir plaj bulunuyor. Bu plajın bir koyu bölge halkı tarafından çıplaklar plajı olarak tayin edilmiş ve etrafta ne tel örgüler bulunuyor, ne de güvenlik görevlileri. Öyle ki, o koyun çıplaklar plajı olduğunu ibare eden bir yol işaretine bile rastlamıyorsunuz. Sahilin bir şeridinde yürürken, farkında olmadan bir anda kendinizi anadan üryan Norveçlilerin arasında bulabilirsiniz. Üstelik bu plaj, Kraliyet Ailesi’ne ait bir bahçeye sadece 1km mesafede bulunuyor.
İranlı bir kız arkadaşımın tavsiyesiyle 2014 yazında çıplaklar plajına ilk kez gitmiştim. Elbette benim gibi Türkiye’de yetişmiş biri için bu ziyaret ütopik bir deneyim olmuştu. Bu süre zarfında, çıplaklar plajındaki su daha temiz ve sakin olduğu için birkaç kere daha yüzmeye gittim. Ama soyunmayı aklımın ucundan dahi geçirmemiştim. Ayrıca, çıplaklar plajında giyinik olmanız yasak değil. İsterseniz şortunuzu diğerleri gibi çıkarırsınız, tercih etmiyorsanız çıkarmazsanız. Kimse sizi tavrınızdan ötürü yargılamaz veya rahatsız etmez.
Geçtiğimiz Cumartesi günü bu deneyimi yaşamak istediğimi düşündüm. Kendi adıma bir tür medeni cesaret testi olarak gördüm bu olayı ve başarıp başaramayacağımdan da kuşkuluydum. Hava durumu Oslo ortalamasına göre oldukça iyiydi ve plaj haliyle bir o kadar kalabalıktı. Sakin bir yer seçip, havlumu serdim ve oturup etrafı kolaçan ettim. Norveçliler antenleri olmayan karıncalar gibidir ve gündelik hayatta dahi kimse etrafında ne oluyor, kim ne giymiş, kim kiminle sokakta yürüyor diye görmezler. Çıplaklar plajında da durum aynı.
Çok geçmeden bir cesaret ben de şortumu çıkardım ve çoğunluk gibi çıplak oturdum. Karşımdan, yanımdan farklı yaş gruplarında erkekler veya kadınlar geçiyordu. Dante’nin İnferno’su gibi çıplak bir ton insan. Etrafı gözlemlediğimde şunu fark ettim: Bu insanlar için çıplaklık öyle doğal ki, plaja çocuklarıyla gelmişler. 9 Yaşındaki bir kız çocuğu, 7 yaşındaki erkek kardeşiyle kumdan kale yapıyordu. 40’lı yaşlarındaki babaları ise onlara yardımcı oluyordu. Diğer yandan, anneleri güneşlenmenin tadını çıkarıyordu. Kısacası, aile boyu, tamamiyle sosyal, çıplak insanlar.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise şu oldu: Sanki çıplaklar plajında 9–23 yaşları arasında kimse bulunmuyor. Bunun sebebini de ergenlik çağına giren bireylerin yadırgamalarına bağlıyorum.
Az önce de söylediğim gibi, şortumu çıkarıp havlumun üzerinde birkaç dakika daha oturmaya devam ettim. Denize girmek istiyordum ama buna cesaret etmek benim gibi biri için pek de kolay değildi. Hissettiğim bu baskı beni farkında olmadığım düşüncelere itti.
Son birkaç aydır Homo Sapiens öncesi insan türlerine merak saldım ve bizden on binlerce yıl önce yaşamış olan atalarımızın hayat şartlarını, davranışlarını farklı kaynaklardan okuyorum. Sonuçta bu insan türleri bizden çok daha uzun bir süre dünyada var oldu ama biz –yani modern insanlar– sanki onlar hiç var olmamış gibi yaşamaya devam ediyoruz. Örneğin, Homo Habilis türü bundan 1.5 Milyon ile 2.8 Milyon yıl arasında var oldu ve elbette bu maymunumsu insanlar çıplaklığı bir tabu olarak görmüyorlardı. Ben ise, günlerdir bu insanların yaşayış tarzlarını okuyup, ne kadar ilkellermiş diye geçiriyordum aklımdan. Ama modern bir insan olarak havlunun üzerine çakılı kalmıştım işte. Bizden on binlerce yıl önce yaşamış olan insanlar tabulardan uzak, sosyal çevrelerinde çıplak dolanabiliyordu. Ama ben, yani türünün en gelişmiş örneği olan ben, bu sıradan hareketi yapmakta türlü gelgitler yaşadım; dakikalarca kendimle savaştım ve sonunda herkes gibi o sosyal çevrenin içinde ben de çıplak yüzme ve çıplak kumsalda yürüme cesaretini gösterdim.
Belki de en son 6000 yıl önce benim soyumdan gelen bir kişi benzer bir sosyal ortamda çıplaklığı denemişti. Yani, çocukların, gençlerin ve yaşlıların tamamen çıplak olduğu ve bu durumun oldukça normal karşılandığı bir çevrede bunu gayet doğal yaşamıştı. Bu basit eylemle 6000 yıllık zinciri kendi adıma kırdığıma inanıyorum.
Sercan Leylek / OSLO
İletişim: facebook.com/PiriReisVeNostradamus