Kasım ayının arda kalan son günleri
sabah saatin dördü,
radyoda çalan eski,
tanıdık bir şarkı,
ikimizin en sevdiği,
hatırlatmaya yetti bana
yokluğunun derin kederini.
Evet, bir müddet denedim,
sele boğmamayı gözlerimi,
lakin yanı başımda duran turkuaz mavisi gömleğin
doldurmaya yetti bana
yeni bir şarap kadehi.
” Ne duruyorsun,
hadi yak bir sigara
kadife tenine düşen saydam gözyaşların,
dışarıda yağan yağmur gibi
ıslatıyor anıları.”
Böyle fısıldadı, pişmanlık,
şimdilerdeki dert ortağım.
Yavaşça, oturdum kenarına penceremin,
kıvrandım az biraz,
kapladı içimi kara kaplı hüzün.
Elimde bir kalem ile kağıt,
yazıyorum;
anıların hayaleti sarıyor beni,
yaşıyorum kör bir kalp
ve eskimiş hayallerle simdi.
İnan bana,
serbest kalmaya çalışıyorum,
özgürlüğüne kavuşturmak istiyorum
içimdeki nostaljiyi.
Dört senenin ardında,
saçlarımda yer yer ak
ve alnımdaki kırışıklıkları saymaz olursak,
hala aynıyım ben,
içimden geçen okyanuslara inat
ve şimdi
iyileşmek için havaya kaldırıyorum kadehimi
şerefe sevgilim!