Sen, o adam değilsin; bunu artık biliyorum. Gurur kepenklerini açıp ilavesiz kibrimi öfkemi ve yalnızca insanlık hâlimi döktüğümden beri umut dükkânıma; artık sen bana gelsen de seni istemeyeceğimi biliyorum. İnsanın yalnızca vücudu kirlenmez be sevdiğim; vücudum tertemiz ama; ruhumda biriken kirler ölümsüz bir uzaklık ekledi aramıza. Zaten soysuz olan mesafeler bir daha hiçbir şekilde telafi edilemeyecek derecede uzadı. Mademki ben senin için unuttuğun ve esen yellerde kaybettiğin bir rüzgârgülüydüm, o vakit nefesimle gönderebilirim kalbimdeki seni. Kalbime doğru üflerim; geçersin, geçer. Hangi acılar diri kalmış ki çetin kışlarda? Bir kar yağar, bastığın, ezip geçtiğin gönlümdeki acıları kapatır, hiçbir şey yok sanırsın. Unutmalar dolu şarkılar öğretiyorum kendime; adını anmıyorum, seni anlatmıyorum kimseye ve kendime bile söylemiyorum seni sevdiğimi. Aşkından ölmek diye bir gerçek varsa şayet ben o aşkla ölsem dahi yaşam iksirim olarak kullanmayacağım seni. Sen beni unutmak için benden gitmişken, ben seninle yaşamayı düşlemeyeceğim.
Sen o adam değilsin. O adam işte! Üşüdüğümde aşkıyla ısıtacak olan; yandığımda yangınımın sebebi olacak olan… Sen o adam değilsin artık benim için. Masalların başkahramanı da ben değilim. Artık birbirimizin hayatında konuk oyuncu bile olamayız; bunu biliyorum. Ben yalnızlığa oynarım, senin “aşkım” deyip beni unutmana sebep olan bir aşkın olur. Böylesi bir unutmaya sevmek mi dersin? Git işine be aşkın çivisini sökmüş yârim; ben böylesi bir unutmaya aşk demem, diyemem. Oysaki her gün, her an, her zaman artan bir aşkla sevmiştim ben seni. Başka gönüllerin anahtarlarını çalmayı düşlemeden; başka gönüllerin sahibinin kapılarını çalmayı istemeden… Mademki unutmalar şehrinin canlı örneği sensin, dilediğince unutabilirsin beni. Unut ve kaç ki benden; hiçbir izim kalmasın. Zaten ben de biliyorum senin o adam olmadığını, olamayacağını. Bir hayale aldanmalar şarkısı yazmıştım, nakaratında kim olduğumu unuttuğum… Bir sevdaya delicesine kanmalar şerbeti içmiştim; içmekten hoşlandığım suyun tadını bile unuttuğum…
Sen, sevdiğim o adam değilsin artık. Nefes aldığımda kalbimin tahtında oturduğunu hissettiğimde muhafızlarımı yönlendiriyorum; seni oradan indirmeleri için. Sen kalbimin tahtına oturmayı hak edecek olan o adam değilsin. Bir aşk istemiştim sadece, senden, benden, bizden; ikimizden de büyük gerçekten gerçekleri yaşatacak olan… Yanılmışım. Sen, saçlarıma mutluluk, kalbime aşk, ömrüme bereket getirecek olan o yâr değilsin. Önce acılarımı rendeledim; umutsuz acılı bir salata düşlemiştim yıllar önce, yapmamıştım seni sevmemek ayıp olur diye… Bu kez yapacaktım, artık yapacaktım. Acılarımı rendeleyip umutsuz acılı bir salata yapmak için hazırlıklara başladım. Umutlarımı çalan hırsıza da görev verecektim bu salatada; salatamın tuzu, hiç bitmeyeni, hiç azalmayanı; hep yaşatanı olacaktı mesela. O salatadan yedikçe çoğalacaktı umutsuzluklarla. Sonra bahane külfetlerinden bir çiçek aldım, “Sen çok güzel bir genç kızsın ve hayat umudunu elinden çalan hiç kimseye hiçbir şeyde yer vermemelisin” notlarını okudum. Haklılardı; rendelediğim acılarımı salatamın içine atacağıma çöpe attım. Çöpte bir de o ilk günkü heyecanım vardı. Sanki sesini duyduğumda, kış dahi olsa ilkbahar şarkılar söylüyordu. Acımadan gönderdim heyecanlarımı da; ben artık umudun çakma da olsa ıkınmalarla da geçse zorlanmalarla da yol alsam kardeşiydim. Üvey sevgilerde seninle baş başa kalmaktansa umudun sözde kardeşi olmaya razıydım. Sen, artık bende olmasını istediğim o adam değilsin. Erkekler ikiye ayrılır; adam olanlarla adam olmayanlar olarak değil, sadece erkek olanlar; cinsiyetinin hakkını verenler bir de adam olup adamlığın hakkını verenler. Sen, bir erkektin. Kalbim dört mevsim yaşayacaksa ve yaşatacaksa beni, adamlık istiyordu; boş bir erkeklik değil…
Sevmelere gelince onlar benden çok önce indiler sen durağından. Onları takip etmem gerekir; adamlığı kalmıştır belki hâlâ sevebilenlerin. Sen, aşkında nefes alıp aşkında ölmeyi dilediğim o adam değil misin? Bir fiyat biçmem gerekirse karanlığa, sana ‘üzgünüm liraları’ bana ‘umutluyum’ milyonları gelir; yuvamda bereketli kuşlar öter, mevsim kış olsa da umutla…
Sen, seni senden istediğim âşık olduğum o adam değil misin? Dönüp bakmadın seslendiğimde, adam mı değilsin; âşık olduğum mu değilsin? Hangi çaresizlikte kendinle bir başına yüzüp şarkılar söyleyeceksen boğulmalar geçmişine; istediğin vakit söyleyebilirsin. Sen olmazsan yaşayamam sanmıştım, bak işte yaşıyorum. Nefesimi sen vermedin ki bana, sen alacaksın…
Aşkı bağışlayan rabbim güneşin lütfuyla elbet selam eder; o vakit adamlık dersinde sınıfta kalırsan belki hayat sana bir torpil geçer ama bu torpilde ben yokum. Artık ben yasaklanmış duygular müdiresiyim; kendimi kovamam ki. Şurada inebilirsin hatırım kalmış rüzgârgüllüğümden; bir üflesen uçardım kalbine, bir sevsen yaşardım sebeplerinle… Sen, sen olmayı hak eden o adam değilsin. Adamlıktan söz etmişken bir genç kızın kalbi viran eyleyen şarkılar söylemesi onun birini adam sanmasının yanılmışlığının çığlıklarıdır; çığlıklarımı duyuyorsan o adam sandığım adam sensin. Sustum ya artık sana; istesen de kalbimde çığlıklarımı dinleyemezsin…
Dilara AKSOY