Bir hoyrat rüzgar fısıldıyor kulağıma “Artık zamanı geldi”. Yavaşça sıyrılıyorum daldığım uykudan. Gözlerimi açıyorum. Nefes nefese değilim lakin meraktan bin parça. Kireç kokusu geliyor burnuma. Islak kerpiç de cabası. Doğruluyorum. Baş ucum is kaplı; geceden kalma alev hala titrek, aşk acısı mı çekiyor ne. Kıyamıyorum söndürmeye, ya içimdeki de sönerse. Bir gölge uzanıyor ayak ucuma “Karabasan gündüz olmaz” diyor annem rahatlıyorum. Artık sonbahar gelmede tarlalara. Yavaş adımlarla iniyorum, ağır aksak.Gıcırtılara uyanıyor korkularım. Bir adım, bir adım, bir adım daha. Bir küfe, içi anılarla dolu. Bir eskici geçiyor sokaktan, bağır çağır. O an anlıyorum; eskici, anılar alıyor; yerine hiç kurulmamış düşler… Hiç düşünmeden el sıkıyorum; üç beş hayal için anılar veriyorum. Cebimde düşler, dışarda rüzgar, sonbaharla birlikte hep ıslak arnavut kaldırımlar. Yürüyorum camlardan yansıyan bulutlara dalıp. Eski kapılar, solmuş duvarlar geçiyorum. Düşlerim ısıtıyor cebimi, cebimdeki elimi ve ona yön veren kalbimi. Bir kelebek takılıyor peşime. Korkuyorum, adımlarım hızlanıyor: ” Dur” diyor “Korkma”. “Tek istediğim bir düş, hiç kurulmamış”. O an anlıyorum ki Kelebek Mum’a aşık. Veriyorum aklım karışık, yüreğim sıkışık. Lakin o çok mutlu, kanat çırpıyor sonsuzlukta bir ışık. Köşeyi dönüyorum açık bir kapı. Tokmağı pas tutmuş. Yarı aralık. Merakıma yenik düşüyorum.Yavaş adımlarla biraz ürkek aralıyorum, sonrası karanlık. Ayaklarımın altından kayıyor zemin, ben düşüyorum. Sonsuzluğun ortasındayım şimdi. An geliyor ve ben anlıyorum “aslında o kelebek benim”.