İkiye ayrılmadı da,
Bir uçtan diğer uca yırtıldı sanki.
Oluk oluk değil de,
Kana kana yağıyordu.
Günlerdir, aylardır, yıllardır, asırlardır,
Bu anı bekler gibi.
Çaresizlik koyuyordum adını,
Bir gömlek, bir pantolonla yakalandığım,
Tüm hıncını alırcasına,
Göğsümü yumruklaya yumruklaya,
Yara geçe sızıyordu sol yanıma.
Hem zaten ne kadar koşarsam koşayım,
Kaçınılmaz olan, o yakalanmışlık hissi,
Yetiyordu yeterince içimin darlığına.
O esnada asıl farkettiğim,
Nereye gidersen git,
Yer de orada, gök de orada.
Ve yine asıl gerçek olan,
Umudun yitmedikçe,
Pes etmek, teslim olmak kabul edilemez olan tek şeydi.
Hani iki türlü yolun vardır ya,
Ya savaş ya kaç diye,
Yitince gücün hayata dair,
Tek şey kalıyordu geriye,
Nereye olduğunun,
Ne kadar olduğunun,
Ne zaman olduğunun hiçbir ehemmiyeti yok.
Bir sığınak buluncaya,
Ve her yanı küf tutmuş yalanları duymaktan,
Nasır tutmuş kulaklarını tüm seslere tıkayıp,
Bilincini kaybedinceye dek koşmak, var gücünle.
Hem öyle bir koşmak ki,
Bırakıp kendini defnettiğin yerde,
Terkedip ne varsa sana dair,
Bir daha dönecek hiçbir yerinin olmadığını anladığın an,
İkiye ayrılmıyordu da,
Bir uçtan diğer uca yırtılıyordu sanki.
Oluk oluk değil de,
Kana kana yağıyordu.
Günlerdir, aylardır, yıllardır, asırlardır,
Bu anı bekler gibi.
Çaresizlik koyuyordunuz adını,
Ve hiçbir şey kar etmiyordu,
Boğulacağınızı bile bile,
Kalakalacağınız, o an’a dek.
26.09.2014
Lal’Ay
Ayça Yak