Hoş geldim, bir metne nasıl başlanacağı konusunda tecrübesiz, devam etme konusunda prof. olduğum için girişi çabucak geçeceğim. Öncelikle belirtmek isterim ki, yazacağım cümlelerin çoğunda gerçeklik payı aranması hata olur zira hayal gücünün doruklarında yaşayan bir sefil olarak; gece tüm günün analizini yaparken, gün içinde o olayların gerçek olup olmadığını düşünürken buluyorum kendimi.
Gelişme bölümüne gelirsek, size bir durumdan bahsetmek istiyorum. Bir ihtimal merak ettiyseniz, bu durum hepimizin hayatında bulunan o, ulaşılmaz, insan. Şu; yanına dahi yanaşmaya çekindiğimiz, mavi sıçıyorum dese inanacağımız insan. İsmini söyleyerek yatıp, ismini söyleyerek kalktığımız insan. İnsan gibi insan. Arkadaşlar bu insan başımıza çok dertler açıyor. Gözümüze uyku da girmese aşığız diyeceğiz lakin, uyku önemli… Uyku dedim de aklıma geldi, bir de olduk olmadık zamanlarda aklımıza gelmesi yetmezmiş gibi, rüyalarımıza da dalar bu insan. Siz diyin melek, ben diyeyim şeytan. Öyle bir hayrete düşürüyor ki, her sabah başka bir rüyanın hatırımda kalan parçalarına tutunmaya çalışıyorum. Öyle rüyalar ki, bağırıyor resmen ‘anca rüyanda göreceksin’ diye. İçerliyor insan, ister istemez bir hüzün sarıyor 8 bir yanı. 4 bir yan az kalıyor yalan değil. Birden kendinizi rüyanın devamını hayal ederken buluyor ve uyanışınıza sövüyorsunuz. Belki de tüm gün o rüyanın buruk gülümsemesi ile geziyorsunuz. Sanki karşılaşsanız sarılacakmışsınız gibi bir his çöküyor omuzlarınıza ve umutsuzluk süzülüyor ciğerinize doğru. Hele bir de gözü gözüne değerse gün içinde, o umutsuzluk var ya ciğerini siker işte. Küfür etse ‘evet’ diye bağıracaksın ama tek kelime dahi etmiyor, hayalini kuracak sana 2 gün yetecek kadar gülümseme verecek ufacık bir kelime dahi etmiyor. Ciğerinin sikilişi ile kalıyorsun. Kanın kurusun isterken, göz yaşların kuruyuveriyor. Nefes alsan da ölmüş oluyorsun sonra.
Ve sonuç bölümüne geliyoruz. Hikayenin en mühim kısmı da burası. Sonuç ne biliyor musunuz? Onun tüm bu olanlara dair ufak bir fikri dahi yok.