Yaşamak isterdim sanırım, yaşamak dediysem vadeyi doldurmak için nefes tüketmek değil elbette. Saniyeleri doldurarak beni ölümsüz kılacak ne varsa kırık dökük zihnimde önüme toparlayarak, kendi ütopyamı çekmeceden çıkararak yaşamak. Ölmeden önce ölmek için yaşamaya başlamak. Kalem kırılıp karar verilmeden önce, kader kalemi ile levh-i mahfuza yazılanları kendi yazdıklarıma göre düzenleyerek yaşamak. Aramak için değil bulmak için yaşamak öyle bir bulmak ki arayacak birşey kalmazcasına hemde. Umut ikliminde yazdığım harfleri alın yazıma işleyerek yaşamak. Yıllarca kürek çekmiş bir Portekizli mahkumun prangalarından kurtulduğunda yaşamak isteyeceği kadar silbaştan yaşamak isterdim. 1969’da Woodstock’ta Hendrix’in gitarından birkaç parça dinlemiş bir çiçek çocuğu kadar coşkulu bir yaşamak.
Yalnızlığı severim bilirsin, zorunluluk değilde tercih olduğu sürece. Yalnızlık aratır, irdeletir, düşündürür, muhasebe yaptırır, başını yastığa koyduğunda günün hesabını yapmanda bundandır. Ama senle yaşamak isterdim ben gayet anlaşılabilir bir tercih farkındayım bazen karmaşık olma ihtiyacı hissetmiyorum. Şems ile Mevlana gibi buluşarak bir yerde buranın Şam olması elzem değil, birbirini anlayacak dünyanın iki sarrafı olmak için senle yaşamak isterdim belki de. Çok sevdiğim bir abinin akıl baştan itizal ettiği için mesuliyeti yoktur aşkın diyerek rahatlattığı ”Dinim aşktır benim seni gördüm göreli” sözünü belki de böyle rahat söyleyebildiğim için yaşamak isterdim.
Bir sabah açtığımda gözlerimi umuda, yanımda uyuyor olmanın sevinciyle, masumiyetine şarkılar yazarak izlemek için yaşamak isterdim. Ellerini ellerime, parmak izlerimle mühürleyerek Beyoğlu’nda çantamda bir Ahmet Ümit kitabı ile yürüyerek yaşamak isterdim. Kalp atışlarımı kontrol edemezken daha sen güldüğünde basıp deklanşöre durdurarak Dünya’yı yaşamak isterdim. Yağmurlu bir sonbahar sabahı çay bardağına sardığın ellerini avuçlarımın içinde kilitleyerek, Boğaz’a sıcak bir çay samimiyetiyle bakan gözlerinden gözlerimi ayırmak için uğraşlar vermem gerekecek bir yaşamak isterdim. ”Gamzelendi gönül yine devası ah’tır. Gönlü mahzun olanın dostu Allah’tır” desturu eşliğinde hüzünün hiç eksik olmadığı yüzünde gözyaşlarından, kavgalardan, yorgunluklardan nöbeti ellerim devralsın isteyerek yaşamak. Hasretin sarmaktan bıkıp usanmadığı beline kollarımı dolayarak yaşamak isterdim eminim kapına değil de kalbine vurarak sokulmak yamacına. Eğer üşürsen daha sıkı sarılarak olmadı, yetmedi geceleri yakarak, yıldızları ateşe vererek yaşamak isterdim. Gözyaşlarını başparmağımla silmek, gülümsemeni kare kare fotoğraflamak, şalını kokusu başucumda kalsın yastığımın kenarına iliştirmek, çalışırken ellerindeki bir kaç parça notu düzenlerken belki de kapı eşiğinde seni izlemek , bitirmeye yaklaştığını anladığımda iki kupa kahve bir kalıp sütlü çikolata ile vereceğim rahatsızlıktan dolayı mutlu olarak ilişmek isterdim yamacına. Hıçkırarak ağladığımda sarılıp sırtımı sıvazla isterdim, aynısı bir durumda karşılık bekleyecek kadar içten pazarlıklı bir samimiyet ile hem de. Balkonda saksılarda yetiştirdiğim bitkilerin keskin kokuları eşliğinde kahvaltı yaparken caddeden akan insan selini izle, uzaktan gelen tanıdık bir melodiyi dinlei ben seni izleyip kalp atışlarımı dinlemekten başka birşeye fırsat bulamayım duasıyla huzurlu bir yaşamak… Aklıma gelmeyen , gelip de buraya sığmayan nice şeyden mahrum kalmadan yaşamak isterdim. İsterdim ki vade dolduğunda yaşadığım ömrün keyfiyeti kemmiyetine esaslı bir selam göndersin. Öz olsun aldığım nefes…
Gecenin bir vakti Ahmet Kaya dinleyerek gözyaşıma hakim olmaya çalışmaya aslında epeyce yakın bir ütopyayı yaşamak isterdim ki, yaşadım dediğimde yalan söylemiş olmayayım Mabud’a.