Zekâdır aşkı tam anlamıyla yaşatan insana. Eğer beyninin yüzde beşini kullanabiliyorsan, dediklerimin bir yalan olduğunu ve benim adi, pis bir yalancı olduğumu algılayabilirsin. Zor değil, çünkü aşk zeka sayesinde değil, gönül sayesinde var olmuş bir duygudur. Yeşil çimenlere basa basa yüreğine koşan çocukları düşün. İşte o çocuklar öldü içimde. Hatta ölü ceninler ile yaşadığım doğrudur. Beynime giden dar ve dış mihrakların ağır saldırılarına uğramış damarlarımdan geçiyorlar. Böylece kendi kendime konuşabilme fırsatını yakalıyorum. Diyorum ki, “öldünüz mü?”. Diyorlar ki; “Sen öldürdün ya bizi!”. Ama ben zenci genlerini taşıyan ceninleri öldüremem ki, lanet olsun hiçbir cenini öldüremem. Ne yapacağım? Kaç kere ölsünler diye, beynime kezzap attım, hatırlamıyorum. Önce kezzabı içsem, midem delinir. Şırınga ile damarlarımdan içeri saldım, belki bir nebze olsa temizlenirim diye. Ah ceninler! Ben öldürmedim sizleri, siz beni öldürdünüz…
Saçmalamıyorum, öldürmedim ben. Ben kimseyi öldürmedim ulan! Sadece kendi hayatımın var oluş nedenlerini teker teker parçalayıp, denize attım. Yoksa… Yoksa siz hayat mısınız? Beni yargılamak için, önce beynimi mi ele geçiriyorsunuz? Yok, buna asla izin vermem. Kahrolun, kahrolun anti-sempatikler. Önce biraz dua, biraz da merhem iyi geliyor yaralarıma. Ama siz kimsiniz? Bana oyun oynamayın, bilirsiniz ki, ben oyunları asla sevmem… Çöreklendiniz içime, birdirbir oynuyorsunuz. Hem ben oyun oynamayı da bilmem. Siz, yani şimdi siz, bana bir şeyler mi göstereceksiniz? Ne göstereceksiniz? Uçmayı mı? Bırakın herkes işini yapsın. Kuşlar uçsun ve ben oturup çay içeyim…
Muhammet Yıldırım