Tünelin ucu zifiri karanlık. Tünelin ucunda ışık yok, umut yok, kurtuluşun yok. Dört bir yanımız acı dolu, hissediyoruz. Çırılçıplağız. Çıplak. Çıplak! Her yanımız vıcık vıcık kan. Daha çok kan! Sana ait sandığın vücuduna her dokunuşunda, paramparça olmuş hala daha sıcaklığını koruyan etinin altındaki damarlarını hissediyorsun. Düşüyoruz, durmadan nereye gideceğimizi bilmeden düşüyoruz. Bizler düşmeye devam ettikçe bağırsaklarımız dökülmeye, saçılmaya başlıyor. Beyin kıvrımlarımızın kulaklarımızdan akışını izliyorsun. İnsanlık ölüyor. Öldürülüyoruz. Herşey mükemmel bir sırayla gerçekleşiyor. Acı, kan, ölüm!
Kulaklarında bu çınlamalarla uyandı İrfan. Gözlerini açtığında kendine gelememişti henüz. Yaşananların gerçek mi yoksa kötü bir kabus mu olduğunu kavrayamadı. Kendine geldiğinde de gördüğü kabusun etkisinden kurtulamamıştı. Ne anlatıyordu bu kelimeler? Yoksa sadece bilinçaltının ona oynadığı bir oyun muydu bu?
İrfan aklındaki bu cevapsız sorularla yataktan kalktığı sırada tarifi zor, henüz adını koyamadığı bir duygu yumağına düştüğünü farketti. İçinde, derinlerde bir yerde, başka biri yatağa geri dönüp rüyasına devam etmesini istiyordu sanki. İrfan bunun nedenini çok iyi biliyordu. Çünkü uyandığında geri döndüğü hayatı yaşamak istemiyordu artık. Bu gördükleri – en azından hatırlayabildiği kısacık kabus – bile ona bu zamana kadar yaşadığı hayattan daha yaşanabilir ve hatta daha eğlenceli gelmişti.
Artık her gece kurduğu alarm yüzünden, henüz hava bile aydınlanmamışken uyanmak istemiyordu. Uyanır uyanmaz duşa girip sonrasında tüm gün onu sıkan kravatını boynuna geçirmek istemiyordu. Tadından nefret etmesine rağmen sırf formunu korumak için her sabah sütle karıştırıp yediği mısır gevreğini yemek istemiyordu. Evine 3 saat mesafedeki işine gidip gelirken gününün 4 te 1’ini yollarda geçirmek ona dayanılmaz geliyordu. Ofisindeki çalışanlardan nefret etmesine rağmen yüzlerine gülmekten bıkmıştı. Onlara yapmacık gülücükler atmak değil onlara haykırmak istiyordu. İrfan tüm dünyaya haykırmak istiyordu.
“Hepinizden nefret ediyorum!”
Birden nefesi kesildi. Odasının camını açtı. Kafasını dışarı çıkartıp derin bir nefes aldı içine. Gözleri kapalı 2-3 sefer daha tekrarladı bunu. Gözlerini açtığında gökyüzünün yeni yeni aydınlandığını gördü. Hava buz kesmişti. Burnuna çektiği her nefes şok etkisi yaratıyordu onda. Yavaş yavaş kendine geldi. Sonra yola baktı 12.kattan. Başı döndü önce, sonra alıştı. Kimsecikler yoktu. Diğer evlerden lambalar tek tük yanmaya başlamıştı. Dakikalarca öylece yola baktı İrfan. “Ben buradan atlarsam ne kaybederim, kimin umurunda olur?” Cevap veremediği sorular sordu kendine. Sonra gördüğü rüya geldi aklına. Penceresini kapattı. Duşa girdi.