Karmaşıklık ve beraberinde gelen büyük, derin belirsizlik yüzünden sabahın şerrini, akşamın hayrını ayırt etmek artık pek mümkün değildi.
Yapabileceği tek bir şey kalmıştı. Gitmek. Parası yoktu. Gidecek birçok yeri vardı. İmkanı yoktu. Zamanı çoktu.
Görünür, bilinir çareler arasında mutlu olabileceği, yarını düşleyip sevince kapılacağı bir çaresi kalmamıştı.
Hayır diyememek hastalığına kapılmış, tüm hayatını kimseyi hayal kırıklığına uğratmamak üzerine kurmuştu.
Başarılı olarak mutlu olunacağına öyle inandırılmıştı ki, kendi dileğini oluşturan her şeye kapısını kapatmıştı.
Ayıptı, olmazdı, el ne derdi?
Ana sınıfında, ilkokulunda ,ortaokulunda, lisesinde,2 üniversitesinde başarılı olmuştu.
Kırık not sebebiyle işittiği tek bir azarı yoktu. Çünkü kırık bir notu yoktu.
Kırık hayalleri, kırık umutları ve kırık yarınları vardı ama kırık bir tane bile ders notu yoktu.
Okumanın, yazmanın kurtarıcı etkisini okullardaki edebiyat öğretmenlerinin fısıltılarından duymuştu.
Kaybetmediği, elinde tutabildiği tek yetkinliği buydu belki de, yazmak.
Vazgeçmeden, yerli yersiz zamanlarda, dağda, köyde ve şehirde durmadan yazmak, mutluluk kelimesinin bir tanımı oluyordu onun için.
Bir rahatlama, bir genişleme ve bir çoğalma biçimiydi yazmak.
Hiç olamayacağı şehirlerde dolaşıyordu, hiç bilmediği yemekleri tadıyordu, tanımadığı birçok insanla ahbap oluyordu yazarak.
Yazmak ve okumak iyi ki vardı. Varlığına şükrettiği tek nokta yazabiliyor oluşuydu.
Bir hata yapmıştı, geri dönüşü olmayan, kendinden başka herkesi mutlu eden bir hata.
“Söylediğinizi yapabilirim” demişti. “Yapmak ister miyim?” değil.
Kalakalmıştı, onun için inşa edilen, olması istenen bir hayat ile içinde kalan sessiz ukdeler arasında.
Öylece ve gittikçe acıyla serpiştirilen seneleri geçiştiriyordu.
Ne rahat olabileceği bir bölüm okumuştu ne de işine yarar diplomaları vardı.
Sadece doğru denildiği , kendisi için iyi olduğuna inandırıldığı gerçekleri vardı.
Okusundu, evlensindi ve bir ihtimal mutlu olsundu. Onun için çizilen resim tam da buydu.
Okudu, onun için hiçbir mantığa dayanmayan ama bir şekilde uygun görülen okullarda ve bölümlerde.
Evlenmedi,hala buna dair bir umutları da olsa.
Mutlu olamadı, çünkü kendisi olabilmesi için yeterli ve gerekli hürriyet sağlanamamıştı.
Öyle bir algı içindeydi ki kendisi mutsuz olabilirdi ama asla bir başkasını mutsuz, huzursuz edemezdi.
Gün gelir de kendi mutsuzluğuyla başa çıkamazsa ne olur denmedi.
Her şey söylendi, herkese soruldu ama bir tek ona “neydi dileğin?” denmedi.
O da nihayetinde dilemeyi unuttu.
Unutmayı ne zaman unuturdu, o hariç herkes bilirdi.
Net çizgilerle oluşturduğu hayali kalmamıştı,belki hiç olmamıştı.
Mesleği olmadı.
Sözü çoğalmıştı.
Kalemi tükenmezdi.
Bakışı uzağa değerdi.
O, kendisinden başka herkes olabilmişti.
Evlat, arkadaş ,dost, kardeş, teyze, yeğen, kuzen, torun, öğrenci.
Bir kendisi olamamıştı,becerememişti.
Kendisi olabilmişlerden gerçek bir nasihat beklemişti.
Nasihatten alacağı kalmamıştı gerçi.
Ona lazım olan, baştan başlayabilmekti.
24’ü 0′ la çarpmak.
24*0