Olması mümkün olan hayali, imkânsızla kördüğüm bağlarken aklımıza getirmiyoruz, yaşamın başlı başına bir mucize oluşunu. Düşünüyorum o halde varım, görüyorum o halde şanslıyım, konuşuyorum o halde insanım, yazıyorum bu saatte çünkü yazmak ilacım. Mutluyken ağlayan, ağlarken kahkaha atmaya başlayan insanlardan olmak bir nevi yere damlayan suda yansımana bakmak gibi. Yeşillikte gördüğün bir damla suyun saydamlığında ifadeni yakalıyorsun mutlusun ama ağlıyorsun çünkü biliyorsun ki ağlayınca daha derinden hissediyorsun kalbinin kanatlanmasını. Lisede bir olaya hüngür hüngür ağlarken bir arkadaşım; – normalde zaten çirkinsin ağladın iyice çirkin oldun hiç yakışmadı.’ deyince aynaya bakıp gülmeye başlamıştım hakkatende kendimi o kadar çirkin görmemiştim. O zaman anlamıştım aslında ağlamak gülmenin yaşlı versiyonuydu ve bunu daha iyi anladığım zaman şu cümleyi duymuştum -çok canımız yanıyor biliyorum ama nasıl ki yeni bir bebek doğduğunda bir araya gelip gülüyor, mutlu oluyor, hayırlı olsun diyorsak biri aramızdan ayrıldığında veda ederkende yine hep birlikte dağılmadan durabilmeliyiz. Aldıklarımızdan verdiklerimizden yapılmış bir heybe ile gidiyoruz, ayaklarımıza bakmadan yolların çamuruna söyleniyoruz, altın kapılarla karşılaşıyor, kapının da bizimle gelemeyeceğini, anahtarı bulamayıp ardına varamadığımızda anlıyoruz. Kapı bizimle gelse ne yazar ardında bir yol yoksa bilemiyoruz… Umarım Çıkışa varmadan uçmaz o kördüğüm hayaller, ve umarım kapı açılmadan karalar bağlamaz kalpler..