Kızıl, matem bir havanın hakim olduğu iskandinav bölgesinde, gökyüzünün biraz altında, insan gözüne perdelenmiş Bürünebilenler kavminin sarayında, korku ve hayretle uyanarak fal taşı gibi açmıştı gözlerini Ziver, eski kral olan babası Asisa’nın yatağında. Sağ avucunun içinde tuttuğu Tılsım ona fısıldamıştı ve tam o anda kızıl gök gürlemiş, bulutlar kan kusmaya başlamıştı. Fakat Ziver Tılsımının kendisine fısıldadığından bihaberdi. Ziver, korkulu, meraklı ve tedirgin haliyle kalkarak kafesli penceresinin önündeki beyaz tül perdeyi açmıştı, dışarıya baktığında gözleri dahada büyümüş halde geri geri küçük adımlarla yürümeye başlamıştı. Daha sonra telaşla arkasına dönerek, aşırı yüksek tavanlı odasının kapısına doğru koştururken şöyle feryâd ediyordu, ”Rüya değilmiş.” Ziver daha kapıya yaklaşmadan kapı ardına kadar açılmıştı, kapıyı açan yeni Kral Ziverin en sadık dostu olarak tanınan Sidar dan başkası değildi ve hipnoz edilmiş gibi doğruca kendisine doğru koşan Kralı omuzlarından kavrayarak olduğu yere mıhlamıştı. Teskin edici sesiyle, ”Korkma Ziver,” dedi Sidar. ”Korkulacak bir şey yok sadece gök gürlüyor.” Omuzlarından sıkıca tutan Sidarın ellerini ittirerek göğüsünü kabarttı Ziver, ”Korkmuyorum Sidar, bu başka bir şey.” Meraklı bakışıyla elini çenesinde gezdiren Sidar ürkekçe sordu; ”Bu nasıl bir şey Kralım?” Boynunda asılı olan Tılsımı sağ eliyle kavrayıp kopardı Ziver, ”Tılsım, onun sayesinde bir rüya gördüm Sidar, Kara boynuz kadim dostum Tabâhum’u öldürüp kanını içiyordu sonrada üstümüzden geçerken içtiği kanı kusuyordu.” Sidar gülmeye başlayınca, ”Ve şimdide dışarıda kan yağıyor” dedi, Ziver. Sidar, Kralın odasının penceresine doğru koşup bir müddet sonra geri geldi, ardından Zivere, ”Buradan gitmeliyiz” dedi. Kapının ağzında, başını eğmiş, düşünceli bir tavırla bir sağa bir sola yürüyen Ziver, ”Evet, bende bunu söyleyecektim ama o kadar basit değil, burayı öylece terk edemeyiz, bütün bu bürünenleri ölüme terk edemeyiz, üstelik bir şey var, başka bir şey.” Teessürlü bakışlarıyla iç geçiren Sidar, ”Başka bir şey dediğiniz nedir, Kralım?” demişti ki tam bu esnada Ziverin, Kara Boynuzun peşine taktığı casuslar sanki anlaşmış gibi art arda geri gelmişlerdi. ”Onu bulamadınız değil mi?” diye, başını kendini onaylar’mışcasına sallayarak sitemle çıkıştı Ziver. Casuslardan birisi kısık bir sesle, ”Kralım bağışlayın ama bunun ne önemi var ki, bulsak ne değişecekti sanki?” deyince Kral, yavaşça ona doğru yürüdükten sonra tam önünde durmuştu, kaşlarını çatmış vaziyette gözlerine bakarken ”Katledilen binlerce masum bürünebilen, Babam Asisa ve onun kadim, sadık vezirleri evet, doğru, bunca şeyden sonra ne değişebilir ki? Belli ki ihanetin derecesini idrak etmekte zorlanıyorsunuz, hadi siz gidip dinlenin biraz,” dedi. Sonra odasına geçerek Sidarı davet etti ve kapıyı kapatmasını söyledi. Ziver pencerenin önüne geçip ekşimiş yüzüyle yağan şiddetli kan yağmurunu izlemeye koyulmuşken Veziri Sidar, ” Bir sorun mu var kardeşim?” diye sorunca çok bekletmeden cevap verdi kardeşi, ”Ses, bir ses duyuyorum.” Sidar, kardeşi Ziverin yanına yaklaşarak elini omzuna koydu, ”Nasıl yani?” Ziver derin bir iç çekerek, ”Annemi hatırlıyor musun abi?” Parıl parıl parıldayan gözleri donmuştu Sidarın, belli ki alem değiştirmiş hatıralar alemine geçmişti ve gözleri gibi sesine de sinmişti donukluk, ”Hatırlamaz mıyım, aklımdan hiç çıkmıyor ki. Sanki annemin bahsi her geçtiğinde o yanıma, tam buraya geliyor gibi hissediyorum” derken, elleriyle çevresini işaret ederek kalbine götürmüştü, donuk ve zaafını belli eden kırılgan sesiyle devam etti, ”Sanki etrafımda geziyor, benimle konuşuyor, bana dokunuyor gibi.” Gömleğinin cebine doğru elini götürerek oraya koyduğu tılsımı yokladı Ziver ve bu esnada konuşmaya başladı, ”Beni affet abi ama Annem niye öldü peki?” Yumruğunu sıkıp önündeki ahşap sehpaya vurdu Sidar, sehpa ikiye ayrılmıştı, ”Kara Boynuz” dedi. ”Bütün yollar ona çıkıyor.” Eline aldığı tılsımı kardeşine gösterdikten sonra yangını körükler bir tonda söze girdi Ziver, ”Hırsını diri tutman için her zaman Annemi mi hatırlatmam gerekiyor sana abi?” Sidarın gözlerinde ne donukluk vardı, ne de ufak bir pırıltı, onun gözlerine intikam ateşi düşmüştü. Ve sonra Ziver haykırarak Tılsıma o büyülü sözleri söylemeye başladığında ikisi de gözlerini yummak zorunda kalmışlardı, zira odayı saran ışık onları kör edebilirdi. Işık huzmeler halinde küçülüp kaybolunca, ”Yağmur normale döndü?” dedi, Sidar keyiflenmiş ses tonuyla, ”Tılsım gerçekten de çok kuvvetli.” Ziver, işaret parmağını dudağının önüne getirmiş vaziyette ‘sus’ işareti yapıyordu, ”Pencereden uzaklaş” dedikten sonra Sidarı kolundan tuttuğu gibi kapıya doğru koşturmaya başladılar. Güçlü bir şekilde pencerenin ve yanındaki duvarların kırılıp yığılma sesi gelince, ”Sakın arkana bakma” diye şedit bir sesle emir verdi Ziver kardeşi Sidara. Kapıyı daha açamamışlardı bile, dışarıda bürenebilenlerin sesleri, çığlıkları yükseliyordu. Kocaman gözleriyle arkasına bakarken buldu kardeşini Ziver ve sonra o da döndü arkasını bu Kara Boynuzdan başkası değildi elbette. Korkunç, iğrenç kırmızı suratının üzerindeki Kara Boynuzları, çeliği andıran karın, kol, ayak ve boyun kaslarıyla oradaydı, tam karşılarında ve siyah kanatlarını açmış halde, ”O tılsımı paramparça edeceğim” diye haykırmaya başladı salyalı ağzıyla. Öyle acı çekiyordu ki, Kara Boynuz halkını, babasını ve annesini öldürmemiş olsaydı Ziver o vaziyette ona acıyabilirdi belkide, nitekim durum tam tersiydi. Elinde tuttuğu Tılsımı havaya kaldırıp o büyülü sözleri söylemeye başladığında Tılsımın yaydığı ışık sonrası gözlerini açtıklarında Kara Boynuz gitmişti.
Sidar- Artık burada kalamayız Ziver.
Ziver-Bürünebilenleri terk edeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun.
Sidar- Tılsımı burada bırak öyleyse.
Ziver-O sadece Krallığımı, halkımı değil Tılsımı da istiyor.
Tılsım bu sefer ikisine birden fısıldayarak, ”Tılsıma kulak verin… Tabâhum ölmedi, bu gece yarısı sadece ikinizi mabedinde bekliyor.”
TABÂHUM’UN MÂBEDİNDE
Tabâhum, Kara Boynuzun geri gelmesi ihtimaline karşı kapan büyüsünü hazırlıyordu, zira kapan büyüsü kapana girenin aklına girerek ona hayal aleminde yapmak istediği şeyleri gerçekleştirmesine olanak sağlıyordu, Tabâhum da her zaman tedbirli olduğundan, ölümden böyle kurtulmuştu.
Tabahum- Bitmesine ne kadar kaldı?
Adad- Misafirlerimiz gelmeden hazır olur efendim.
Devamı Gelecek…