Bir gün daha işledi. Zaman geçmez sanıyordum, durur. Senin olmadığın bir zamanın geçmesi mümkün müydü ki? Geçermiş. “Geçer” demiştin; zaman da senin sözünü dinleyen uslu bir çocuk şimdi.
Geçti sevgilim. Günler, haftalar, aylar, yıllar… Bir oda dolusu sensizliğim var. Her gece üstüne soğuk su döktüğüm. Kendine gelir de, beni bırakır diye düşündüğüm…
Sen olmazsan yaşamak da yoktu. Harflerim yandı, itfaiye bile söndüremedi yangınlarını. Biz damlatmıştım onlara, sonra tepetaklak olurken her şey, onlar da karıştılar.
Bir gemi daha geçti üstümden. Martı elimden tuttu, kapı girişi şarkı söyledi. Korktum çünkü tek başıma geçmekten, o yolları tek başıma arşınlamaktan korktum. Martı eşlik etti.
“Buyurun” derken kapı, sana hoş geldiğimi sanmıştım. Sana hoş buldum dedim sanmıştım.
Yorganımdan Mickey Mouse talihleri dökülüyor. Bebeklik yorganı işte… Böyle de acizim anılarımı sıfırlamaya. Böyle de vefasızlık yoksunuyum, bende vefadan bol ne var…
Vefasızlık dersleri alıyorum. Sınava tâbi tuttu hayat, kalakaldım öylece; dersten de kaldım zaten.
Vefasızlık nedir bilmem ben. Aşkla tanışmıştım. Saçları uzundu o zaman. Benim de saçlarım uzundu.
Gözleri gülerdi bana seni anlatırken, “Sus kız, o benim sevgilim. Sana ne oluyor?” derdim.
O da sana âşıkmış meğer. Sen hangimize âşıktın bilmem… İkimizin de saçları kısa şimdi.
O bana koşuyor, ben ona sensiz inanamıyorum. Sanırım o bir tek sende güzel duruyordu.
Kendisi de bir başkasına kapılamadı senden sonra. Aşk da âşıktı sana, benim gibi…
Elleri terlerdi konu sen olunca. Nasıl da heyecanlanırdı, görmeliydin! Gözlerini çok severdi.
Bende bir aşk var hâlâ, misketini kaybetmiş çocuğun üzüntüsünü yaşamanı istemem.
Kırık da olsa, yaralı bereli de olsa benim gibi; o hâlâ ‘sen’ deyince kalbime, “Ben buradayım” diyor.
O burada sevgilim. Bana bir başkasını sevmek, hâlâ sana ihanetmiş gibi geliyor. Bütün duygularımı sende soymuşum. Şimdi yalnızlık bile çıplak; duygularım gibi.
“Seviyorum” Hâlâ yokluğunda bile seviyorum. Bacası tutan bir ev düşün, işte o ev ben; o ev gibiyim ben… Tütüyorum, dumanım tütüyor sensiz. Sigaranın dumanıyla yarışıyorum. Birçok madalya aldım senden yana. Nelerle yarıştım yokluğunda bir bilsen. Gözlerim, yağmur, duman…
Bir tek seninle yarışamam. Ben sende seni kaybettim. Odama bakıyorum, boş odama. Koltuklarda adın yazmıyor, bedenin onlara değmemiş, kalbimde konforlu tahtında yer bulmuşken koltuk senin neyine?
Bir yalnızlık günü daha işledi takvimden zamana… Çarşamba kadeh kaldırdı Perşembe’ye, mantık hatası vardı aşkımda. Bu yüzden bittik. Ben sana âşıktım, sen kime âşıktın belli değildi, aşk sana âşıktı; bana değil…
Aşkın ikiz kardeşini doğurmayacağım artık. Gebe değilim menfi yarınlara. Acıdan kalan ne varsa kedilere vereceğim, ciğerimi söktüm, nasiplenin; hakkınızdır diyerek…
Seni özledim. Denizin dalgasını özlediğim gibi, masmavi gökyüzüne bakıp mutluluklarımı biriktirdiğim ve gecenin karanlığında yıldızları saydığım gibi; her şeyden azaltıp, sende seni çoğalttığım kadar özledim seni. Nefretim atladı trenden. Ben artık severken onu yazamam. Öz yangınlarıma döndüm sevgilim.
Bir gözyaşı daha ıslattı yüzümü. Soran olursa yıkamaya üşendi, gözleriyle ıslattı yüzünü dersin. Gerçeği söyleme. Beni sevdi diye sayısını unuttuğu kadar ağladı deme. Gücenirim.
‘Lütfen’ biriktirdim sana. Lütfen, gönül kapımı açık bırak. Hem sen nefes alırsın, hem ben…
Bunca boğulmalar bize ölümdür artık. Zaman karşıya geçmez sanıyordum, kırmızı ışıkta geçmiş.
Şimdi öldü. Durdu. Bir tek cümlen kaldı bana, “Seviyorum” derken bizi yok ettiğin.
Varlığa karışıp kendimden bunalmamak için direndiğim… Ben de seni seviyorum sevgilim.
Sevmek, bazen öldürmektir. Severek öldürdüğün için bizi, bu yüzden borcumuz yok.
Sana bir borcum yok. Bitmek ödemektir zaten bütün bedelleri…
Bana bir borcun yok. Gitmek, çiğnemektir zaten kalanı; seveni…
Bana fukara yarınlar bırakmışsın. Sandviç niyetine. Sevsem de yemem, zengin ölümlerinden çaldım; severken bitmeyeyim diye… Masal geldi, ‘yoksun’larla sana biriktirdiğim. Bir yokmuşsun, hep yokmuşsun sevgilim. Kıyamam ki varlığına…
Dilâra AKSOY