Anne bak palyaço demişti her çocuk gibi o da parmağını uzatarak. Yüzündeki tebessüm mutluluğun son kalesi gibiydi sanki o gülmeyi kesse mutluluk yok olacaktı. Gerçi her çocuk gibiydi o da mutluluğun son kaleleri çocuklar. Gözlerimdeki yorgunluğa rağmen tebessümlerine kırık dökük tebessümümle karşılık verdim. Biraz sönük kaldığını hissettiğim için gözümün birini kırparak destek oldum. Onun yüzündeki tebessüm ile benim tebessümüm boy ölçüşemezdi. Gerçi hiçbir insanın yüzündeki tebessüm çocukların yüzündeki tebessüme karşılık olacak kadar büyük değildi. Bu yüzden ya başını okşayarak ya da göz kırparak tebessümünü desteklerdi ki biraz daha etkili olsun.
Önümden geçip giden kaçıncı çocuktu hatırlamıyordum. Yine sahneye çıkacak herkesi güldürmek için her türlü oyunu yapacak, düşecek, kalkacak, soytarılık yapacaktım ve onları güldürecektim. Bu gülüşler onların yaralarla dolu ruhlarına biraz olsun iyi gelecek ve kapıdan çıktıktan sonraki beş veya on dakika bu hazzı yaşayacaklardı. Onlarla beraber biraz olsun bende ruhuma sürecektim bu merhemi fakat benimki daha kısa sürecekti. Onlar gittikten sonra bir köşeye çekilecek ve yine aynı gözlerden bu sefer daha tuzlu ve daha yakıcı gözyaşlarını salacaktım yanaklarımın tuzdan kurumuş arazilerine.
Bu seferde aynı şeyler olacaktı. Her zaman aynı şeyler olurdu. Ben sahneye çıkardım onlar gülerdi ben sahneden inerdim onlar gülerdi ben ağlardım onlar yine gülerdi. Bu devir daim böyle sürüp gidecek ve ben bunun için hiçbir şey yapamayacaktım. Yıllardır gözyaşlarına prangalandığım bu meslekten başka yapabileceğim bir şey yoktu. Ben daha küçücük bir çocukken sirke geldim buradan hiç çıkamayacağımı bilmeden. Babamda bu sirkte palyaçoydu bende şimdi palyaçoyum. Aslında artık alıştım ağlamalara. Ağlamadan duramıyorum benim bir parçam gözyaşlarım.
Artık vaktin geldiğini bildiğim için yavaş yavaş kapıdan içeriye doğru yöneldim. Kulise geçtim. Sıramın gelmesini bekleyecektim. Ve gösteri başladı. Kaplanlarıyla beraber çıkan kaplan terbiyecisi, Hokkabazlar, Yılan kadın ve yılanları, cambazlar … vs. en çok cambazların gösterisi etkilerdi beni yerden metrelerce yüksekte, incecik bir ipin üstünde bir sağa bir sola sallanarak ipin karşısına geçmeye çalışan bu insanlar benim için erişilmez bir yetenekti. Onların ip üzerinde attıkları taklalar, hop oturup hop kalkan seyircilerle beraber eşsiz bir ziyafet sunardı zihinlerin açlıklarına. Onlardan sonra gelen güç gösterileri ve kedi, köpek şovlarından sonra sıra bana geldi.
Artık sahneye çıkma zamanı. Haydi bakalım. Kuliste yine hüzün yeleğimi bırakıp çıkıyorum kalabalıklar karşısına. Merhabalar efendim, merhabalar. Gülüşmeler, laf atmalar, aaa palyaço geldi diye tebessüm edenler ve ağlayanlar. Bilmiyorum nedendir beni gördüğü zaman ağlayan çocuklar var. Ben o kadar korkutucu bir karakter miyim o sahnede ? Yılanlardan, kaplanlardan korkmayan çocuklar beni görünce neden ağlıyorlar anlamış değilim. Nasılsınız bu akşam, aa şuradaki şişman amca pek çok yemek yemiş gibi değil mi çocuklar. Gülüşmeler arasında umarım kızmamıştır diye düşünüyorum. Gülümsüyor çocuklara sanırım kızmadı. Oh çok şükür. Balon hayvanlar, çiçekler .. vs. Yüz boyamalar. Ve şimdi de sıra sihirde. Aslında pek sihir olmasada çocuklar ve aileleri gülüyor bu şova. Arkadaşlar aranızdan bir gönüllü alabilir miyim ?
Arka sıralardan kocaman bir insan silueti bana doğru yaklaşıyor. Azönce lafı alan obur amca. Geliyor. Geliyor. Durdu ama nasıl durdu. Göbek yarım metre önde adam yarım metre arkada. Buyur amca şu sandalyeye alalım seni. Büyük bir hevesle oturuyor. Canım sandalye o kadar acı içerisindeki kendisini bırakmamak için elinden geleni yapıyor.
Ağzıma düdüğümü alıp başlıyorum. Elimde bir top var sallıyorum sallıyorum amca topa bakıyorum. Topu çaktırmadan atıp iki elimi uzatıyorum. Hadi bul bakalım. Sağ el mi ?açıyorum ve bir şey yok ceza olarak düdüğümü suratına üflüyorum. Tekrar. Cebimden topu çıkarıyorum sallıyorum sallıyorum ve yine çaktırmadan atıyorum. Bu sefer hangi el ? Sol mu yine bilemedin. Düdüğü şekilden şekile girerek tekrar çalıyorum ve kulağının arkasına uzanıp elimin içindeki topu önüne getirip veriyorum. Şimdi sıra görünmez motorda. Hadi amca gel. Atla. Durur mu hemen atlıyor ve o atlar atlamaz ben kendimi ona doğru atıyorum ikimizde düşüyoruz. Ne yaptın amca ? Valla ben bir şey yapmadım diyor. Bir daha hadi. Bir iki üç hoop ve yine yerdeyiz. Neyse ki üçüncüde amca motora atlıyor ve onu arka sıradaki koltuğuna kadar bırakıyorum. Birkaç şakalaşma ve yine sahne. Son iki oyunumu da oynayıp bitiriyorum. Beni izlediğiniz için teşekkürler. Selam verip çıkıyorum. Alkışlar ve çocukların bir dahaları. Ama maalesef bugünlük bu kadar. Bir daha ne zaman karşılaşırız bilmiyorum.
Herkes çıkıyor. Işıklar kapanıyor. Hayvanlar kafeslerine. Çalışanlar karavanlarına ve ben yıldızların altına. Yine çok yalnızım ve yine palyaçoyum. Ağlamak vaktidir. Gözyaşlarım ağır ağır ve yakarak inerken yanaklarımdan, zihnimin ücra köşelerinde bir şiir beliriyor.
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım diyor şair. Ben orada takılıp kalıyorum. Hangi ikimiz ? Ben şu an göğe bakıyorum fakat sevinemiyorum. Olsun o sevinsin yeter. Nasıl olsa ben palyaçoyum. Ağlarım. O mutlu olsun yeter. Gerçi o kim onu da bilmiyorum. Olsun şair yazmış güzelde yazmış.
Haydi göğe bakalım.